AB’NİN DIŞ TİCARETE KARBON VERGİSİ VE TÜRKİYE’YE ETKİLERİ

Yayınlama: 22.12.2025
4
A+
A-
Sanayi Haber Ajansı İstanbul Temsilcisi Ekonomist / Yazar

Avrupa Birliği (AB), iklim politikalarını yalnızca kendi sınırları içinde uygulamakla yetinmeyip dış ticareti de kapsayan yeni bir döneme girdi. “Karbon vergisi” olarak kamuoyunda bilinen Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM / CBAM), AB’ye ihraç edilen bazı ürünlerin üretim sürecinde ortaya çıkan karbon emisyonlarını mali bir yükle karşı karşıya bırakıyor. İlk bakışta çevre odaklı bir düzenleme gibi görünen bu mekanizma, aslında küresel ticaret dengelerini, rekabet koşullarını ve özellikle AB ile yoğun ticaret yapan ülkeleri doğrudan etkileyecek yapısal bir dönüşüm anlamına geliyor. Türkiye de bu ülkelerin başında geliyor.

Karbon vergisi neyi hedefliyor?

AB, 2050 yılına kadar “iklim nötr” olmayı hedefleyen Yeşil Mutabakat kapsamında, karbon salımını azaltmaya yönelik kapsamlı politikalar yürütüyor. Birlik içinde faaliyet gösteren firmalar, Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) kapsamında karbon salımlarına bedel öderken, AB dışından gelen ürünlerin bu yükümlülükten muaf olması “karbon kaçağı” riskini doğuruyordu. Yani üretimin, çevre standartlarının daha gevşek olduğu ülkelere kayması söz konusuydu.

CBAM tam da bu noktada devreye giriyor. Amaç, AB içindeki üretici ile AB dışındaki üretici arasında karbon maliyeti açısından eşitliği sağlamak. Bu nedenle, AB’ye ithal edilen ürünlerin üretiminde ortaya çıkan karbon emisyonları hesaplanıyor ve buna karşılık bir bedel talep ediliyor. Başlangıç aşamasında demir-çelik, alüminyum, çimento, gübre, elektrik ve hidrojen gibi karbon yoğun sektörler kapsama alındı. Zamanla kapsamın genişlemesi de gündemde.

Türkiye neden özellikle etkileniyor?

Türkiye, AB ile Gümrük Birliği içinde olan ve ihracatının yaklaşık yarısını AB ülkelerine yapan bir ekonomi. Özellikle demir-çelik, çimento, alüminyum ve beyaz eşya gibi sektörler Türkiye’nin AB pazarındaki güçlü kalemleri arasında yer alıyor. Bu sektörlerin büyük bölümü aynı zamanda karbon yoğun üretim yapısına sahip.

Dolayısıyla CBAM, Türkiye açısından yalnızca teknik bir çevre düzenlemesi değil; rekabet gücünü, ihracat maliyetlerini ve sanayi yapısını etkileyebilecek stratejik bir konu. Üretim sürecinde yüksek karbon salımı olan firmalar, AB pazarına ürün satarken ek maliyetle karşılaşacak. Bu da ya fiyatların artmasına ya da kâr marjlarının daralmasına yol açacak.

Maliyet artışı ve rekabet baskısı

Karbon vergisinin Türkiye’ye etkisi en çok maliyet kanalı üzerinden hissedilecek. Türkiye’de enerji üretiminde fosil yakıtların payı hâlâ yüksek. Bu durum, sanayinin karbon ayak izini artırıyor. AB’ye ihracat yapan bir Türk üretici, eğer üretimini daha temiz ve düşük emisyonlu hale getiremezse, AB sınırında karbon sertifikası satın almak zorunda kalacak.

Bu sertifikaların maliyeti, AB ETS fiyatlarına paralel olacak. Karbon fiyatlarının son yıllarda hızla yükseldiği düşünülürse, bu yükün önümüzdeki dönemde daha da ağırlaşması muhtemel. Özellikle düşük katma değerli, fiyat rekabetine dayalı ihracat yapan firmalar için bu durum ciddi bir risk oluşturuyor.

Dolaylı etkiler: Tedarik zinciri ve yatırım kararları

CBAM’in etkisi yalnızca doğrudan ihracatla sınırlı kalmayacak. AB merkezli firmalar, tedarik zincirlerini yeniden gözden geçirirken karbon ayak izi düşük üreticilere öncelik verecek. Bu da Türkiye’de faaliyet gösteren ancak AB’ye doğrudan ihracat yapmayan, buna rağmen AB tedarik zincirinin bir parçası olan firmaları da etkileyecek.

Öte yandan, bu düzenleme yatırım kararlarını da şekillendirebilir. Türkiye, yeşil dönüşümü hızlandıramazsa bazı sektörlerde yatırımların AB içinde veya karbon regülasyonlarına daha hızlı uyum sağlayan ülkelere kayması riskiyle karşı karşıya kalabilir. Buna karşılık, yeşil enerji ve temiz üretim alanlarında atılacak adımlar, Türkiye’yi bölgesel bir üretim üssü haline de getirebilir.

Türkiye ne yapabilir?

CBAM, Türkiye için bir tehdit olduğu kadar bir dönüşüm fırsatı da sunuyor. Öncelikle, sanayinin karbon ayak izini ölçen, izleyen ve raporlayan kurumsal kapasitenin güçlendirilmesi gerekiyor. Karbon muhasebesi artık sadece büyük şirketlerin değil, KOBİ’lerin de gündemine girmek zorunda.

İkinci olarak, yenilenebilir enerji yatırımları kritik önemde. Türkiye’nin güneş ve rüzgâr potansiyeli yüksek. Sanayinin bu kaynaklara daha uygun maliyetlerle erişebilmesi, karbon maliyetlerini düşürmenin en etkili yollarından biri. Ayrıca enerji verimliliği yatırımları, kısa vadede dahi maliyetleri azaltabilecek bir alan olarak öne çıkıyor.

Üçüncü başlık ise politika uyumu. Türkiye’nin kendi ulusal emisyon ticaret sistemini kurması ve AB ETS ile uyumlu hale getirmesi, CBAM yükünün bir kısmını içeride dengeleyebilir. Bu sayede firmalar, karbon bedelini AB sınırında değil, iç piyasada ödeyerek daha öngörülebilir bir maliyet yapısına kavuşabilir.

Siyasi ve diplomatik boyut

Karbon vergisi meselesi yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda siyasi bir konu. AB’nin çevre politikalarını ticaret aracı haline getirdiği yönünde eleştiriler de var. Türkiye açısından bu süreç, AB ile ilişkilerde yeni bir müzakere alanı yaratıyor. Gümrük Birliği’nin güncellenmesi tartışmaları, yeşil dönüşüm ve karbon düzenlemeleriyle birlikte ele alındığında daha da kritik hale geliyor.

Türkiye’nin, AB nezdinde geçiş süreleri, teknik destek ve finansman mekanizmaları konusunda daha aktif bir diplomasi yürütmesi gerekiyor. Aksi halde, kuralları belirleyen değil, kurallara uymak zorunda kalan bir konumda kalma riski bulunuyor.

Sonuç: Kaçınılmaz bir dönüşüm

AB’nin dış ticarete karbon vergisi uygulaması, küresel ticarette yeni bir dönemin habercisi. Bu düzenleme, çevreyi koruma iddiasının ötesinde, üretim biçimlerini, maliyet yapısını ve rekabet anlayışını kökten değiştiriyor. Türkiye için bu süreci görmezden gelmek bir seçenek değil.

Önümüzdeki yıllar, Türk sanayisinin karbonla imtihanının yaşanacağı bir dönem olacak. Gerekli adımlar zamanında atılırsa, CBAM Türkiye için bir yükten ziyade sanayinin modernleşmesini hızlandıran bir kaldıraç haline gelebilir. Aksi durumda ise, AB pazarında rekabet gücü zayıflayan, maliyet baskısı altında kalan bir ihracat yapısıyla karşı karşıya kalmak kaçınılmaz olacaktır.

 

 

Kaynak: Sanayi Haber Ajansı

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.