AVRUPA MERKEZ BANKASI FAİZ ORANLARINI SABİT TUTTU

Yayınlama: 20.12.2025
7
A+
A-
Sanayi Haber Ajansı İstanbul Temsilcisi Ekonomist / Yazar

Küresel ekonomi, yüksek enflasyon sonrası dönemin yarattığı belirsizlikleri geride bırakmaya çalışırken, merkez bankalarının attığı adımlar ülkeler arası ayrışmayı daha görünür hâle getiriyor. Avrupa Merkez Bankası’nın (AMB) son toplantısında faiz oranlarını sabit tutma kararı, bu ayrışmanın en çarpıcı örneklerinden biri olarak öne çıkıyor. Euro Bölgesi’nde büyümenin güçlü seyrettiğine yönelik vurgu, para politikasında “bekle–gör” yaklaşımını mümkün kılarken; Türkiye ekonomisi ise hâlâ yüksek enflasyonla mücadele ve finansal istikrar arasındaki hassas dengeyi koruma çabası içinde ilerliyor.

Bu tablo, aynı küresel konjonktürde yer alan iki ekonomi için ne denli farklı politika alanlarının oluşabildiğini gösteriyor.

Euro Bölgesi: Güçlü Büyüme, Kontrollü Risk Algısı

AMB’nin faizleri sabit tutma kararı, Euro Bölgesi ekonomisinin mevcut büyüme performansına duyulan görece güvenin bir yansıması. Hizmetler sektörünün öncülüğünde toparlanan ekonomik aktivite, istihdam piyasasında süregelen dayanıklılık ve hane halkı tüketimindeki canlılık, büyümenin geniş tabanlı olduğunu gösteriyor. Enflasyon cephesinde ise manşet rakamlar düşüş eğilimini sürdürürken, özellikle hizmet enflasyonu ve ücret artışları dikkatle izleniyor.

AMB’nin duruşu, “enflasyonla mücadele tamamlandı” mesajı vermekten bilinçli biçimde kaçınıyor. Faiz indirimi için erken davranmanın, fiyat istikrarı açısından yeni riskler yaratabileceği düşüncesi hâkim. Bu nedenle Banka, büyümenin güçlü seyrini kabul etmekle birlikte, para politikasında ihtiyatlı bir duruşu koruyor. Kısacası Euro Bölgesi, büyüme–enflasyon dengesini yönetebilecek bir politika alanına sahip olmanın avantajını kullanıyor.

Türkiye Ekonomisi: Büyüme ile Enflasyon Arasında Zor Seçim

Türkiye ekonomisi açısından tablo daha karmaşık. Son yıllarda görece yüksek büyüme oranları yakalanmış olsa da bu büyümenin niteliği ve sürdürülebilirliği tartışma konusu olmaya devam ediyor. İç talep ağırlıklı büyüme modeli, kredi genişlemesi ve kamu destekleriyle desteklenirken, yüksek enflasyon ekonomik karar alma süreçlerinin merkezine yerleşmiş durumda.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) son dönemde izlediği sıkı para politikası, fiyat istikrarını yeniden tesis etmeyi hedefliyor. Ancak bu süreç, büyüme üzerinde belirgin bir yavaşlama baskısı oluşturuyor. Faiz oranlarının yüksek seyri, yatırım kararlarını öteliyor; iç talepteki soğuma ise büyümenin kompozisyonunu değiştiriyor. Bu yönüyle Türkiye, Euro Bölgesi’nden farklı olarak, büyüme ile enflasyon arasında daha keskin bir tercihle karşı karşıya.

Para Politikası Alanı: Güven ve Öngörülebilirlik Farkı

Euro Bölgesi ile Türkiye arasındaki temel farklardan biri, para politikasının algılanan güvenilirliği ve öngörülebilirliği. AMB, uzun yıllara dayanan kurumsal yapısı ve net iletişim stratejisi sayesinde piyasalara istikrar mesajı verebiliyor. Faizlerin sabit tutulması, sürpriz etkisi yaratmaktan ziyade, ekonomik aktörlerin beklentilerini teyit eden bir adım olarak algılanıyor.

Türkiye’de ise para politikası kararları, uzun süreli belirsizliklerin ardından yeniden rasyonel bir çerçeveye oturtulmaya çalışılıyor. Bu süreçte atılan adımlar, orta ve uzun vadede güven tesis etme potansiyeli taşısa da kısa vadede ekonomik aktivite üzerindeki maliyeti daha yüksek hissediliyor. Enflasyon beklentilerinin hâlâ yüksek seyretmesi, TCMB’nin manevra alanını sınırlıyor.

Büyümenin Niteliği: Kalite mi, Hız mı?

Euro Bölgesi’nde büyüme, görece düşük enflasyon ortamında, verimlilik artışı ve istihdamla desteklenen bir yapı sunuyor. Bu durum, faizlerin sabit tutulmasını mümkün kılan temel unsurlardan biri. Büyümenin kalitesi, para politikasının sertleşmesini gerektirmeden sürdürülebiliyor.

Türkiye’de ise büyüme daha çok hız odaklı bir görünüm sergiliyor. Yüksek enflasyon ortamında gerçekleşen büyüme, refah artışına aynı ölçüde yansımıyor. Gelir dağılımı üzerindeki baskılar ve satın alma gücündeki erime, büyüme rakamlarının toplumsal karşılığını sınırlıyor. Bu nedenle Türkiye ekonomisinde büyüme ile fiyat istikrarı arasındaki ilişki, Euro Bölgesi’ne kıyasla çok daha kırılgan bir zeminde ilerliyor.

Küresel Finansal Koşullar ve Sermaye Hareketleri

Küresel faiz ortamı da iki ekonomi arasındaki farkı derinleştiriyor. Euro Bölgesi, küresel sermaye akımlarından görece istikrarlı biçimde faydalanabilirken; Türkiye, risk primi yüksek bir ekonomi olarak daha dalgalı sermaye hareketlerine maruz kalıyor. Bu durum, döviz kuru dinamiklerini ve enflasyon görünümünü doğrudan etkiliyor.

AMB’nin faizleri sabit tutması, Euro Bölgesi için finansal istikrarı destekleyici bir unsur olarak öne çıkarken; Türkiye’de sıkı para politikasının sürdürülmesi, sermaye girişlerini teşvik etmeye yönelik bir gereklilik olarak değerlendiriliyor. Ancak bu politika, büyüme üzerinde baskı yaratma pahasına uygulanıyor.

Sonuç: Aynı Dönem, Farklı Öncelikler

Avrupa Merkez Bankası’nın faizleri sabit tutma kararı ile Türkiye’nin sıkı para politikası duruşu, iki ekonominin farklı önceliklerini net biçimde ortaya koyuyor. Euro Bölgesi, güçlü büyüme ve görece kontrol altına alınmış enflasyon sayesinde “bekle–gör” stratejisi izleyebilirken; Türkiye, fiyat istikrarını yeniden tesis etmek için daha sert politika adımlarına ihtiyaç duyuyor.

Bu karşılaştırma, ekonomik performansın yalnızca büyüme rakamlarıyla değil, bu büyümenin hangi koşullarda ve hangi maliyetlerle elde edildiğiyle değerlendirilmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor. Euro Bölgesi için istikrarın korunması ön plandayken, Türkiye ekonomisi açısından asıl mesele, sürdürülebilir ve dengeli bir büyüme patikasına geçişi kalıcı hâle getirmek olarak öne çıkıyor.

 

 

 

Kaynak: Sanayi Haber Ajansı

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.