AVRUPA’DA DÖNGÜSEL EKONOMİ YARIŞI

Yayınlama: 24.11.2025
5
A+
A-
Sanayi Haber Ajansı İstanbul Temsilcisi Ekonomist / Yazar

Avrupa Birliği, son on yılda sanayiden tüketime kadar tüm üretim zincirini yeniden tarif eden büyük bir dönüşüm içerisinden geçiyor. “Azalt, yeniden kullan, geri dönüştür” mottosu ilk bakışta çevreci bir çağrı gibi görünse de bugün geldiğimiz aşamada bu slogan Avrupa ekonomisinin dayanıklılık stratejisinin tam merkezine oturmuş durumda. Jeopolitik baskılar, kritik ham madde tedarik riski, enerji fiyatlarındaki kırılganlıklar ve karbon nötr hedefleri, AB’yi daha döngüsel bir ekonomik modele geçmeye zorluyor.

Ancak Eurostat’ın yayımladığı 2024 verileri, bu dönüşümün hızının hâlâ istenen seviyeden uzak olduğunu gösteriyor: Avrupa son bir yılda ilerleme kaydetse de ülkeler arasındaki devasa farklar dikkat çekiyor.

Avrupa’nın Döngüsellik Karnesi: İlerleme Var Ama Hedef Uzak

2024’te AB’nin döngüsellik oranı %12,2 olarak kaydedildi. Bu oran, Avrupa genelinde kullanılan malzemelerin yalnızca sekizde birinin geri dönüştürülmüş içerikten geldiğini gösteriyor. Bir başka ifadeyle, hammadde kullanımında hâlâ büyük ölçüde “doğrudan çıkarılan” kaynaklara bağımlılık devam ediyor.

Küresel döngüsellik oranının %6,9 olduğu düşünüldüğünde, AB dünya ortalamasının oldukça üzerinde; ancak Avrupa’nın kendi koyduğu hedefler pamuk ipliğiyle birbirine bağlı. Çünkü AB, 2030’a kadar döngüsellik oranını iki katına çıkarıp %24’e yükseltmek istiyor. Bu zorluğun boyutunu anlamak için son dokuz yıldaki ilerlemeye bakmak yeterli: 2015–2024 arasında artış yalnızca 1 puan oldu.

Bu tablo, Avrupa’nın geri dönüşüm altyapısında önemli bir kapasite artışı yaşansa bile, atık oluşumunun hâlâ çok yüksek olduğunu ve sistemin bir “kaynak verimliliği devrimi” gerektirdiğini ortaya koyuyor.

Liderler: Hollanda Açık Ara Önde, Belçika ve İtalya İstikrarlı

2024’te AB ülkeleri arasında döngüsellik oranında tartışmasız lider Hollanda oldu. Ülkede kullanılan tüm malzemelerin %32,7’si geri dönüştürülmüş kaynaklardan geliyor. Bu oran neredeyse AB ortalamasının üç katı. Hollanda’nın başarısının arkasında üç temel dinamik bulunuyor:

Yıllardır süren agresif geri dönüşüm politikaları,

Atık yönetiminde yüksek teknolojili sistemler,

İthal ham maddeye bağımlılığı azaltma stratejisinin ekonomik bir zorunluluk haline gelmesi.

Hollanda 2015’ten bu yana döngüsellik oranını 5,3 puan artırarak liderliğini perçinledi.

Belçika (%22,7) ve İtalya (%21,3) da geri dönüşüm kapasitesini ekonomik modellerine başarıyla entegre eden ülkeler arasında yer alıyor. Belgeler bazen küçüktür ama geri dönüşümde büyük işler yapar; Belçika’nın istikrarlı ve uzun süredir oturmuş olan atık yönetim sistemi, Avrupa’nın en verimli modellerinden biri.

Almanya’nın %15 seviyesinde kalması ise dikkat çekici. Avrupa’nın en büyük ekonomisi olan Almanya, geri dönüşümde disiplin örneği olarak bilinse de ağır sanayi yapısı ve hammadde yoğun üretim modeli, döngüsellik oranını sınırlı tutuyor.

Sıçrama Yapanlar: Malta, Çekya ve Slovakya

2024 verilerinin en dikkat çekici noktalarından biri, küçük ve orta ölçekli bazı AB ülkelerinin son yıllarda gösterdiği hızlı ilerleme:

Malta, 2015’ten bu yana döngüsellik oranını 14 puan artırarak tüm AB’de en hızlı gelişen ülke konumuna geldi.

Çekya: +7,9 puan

Slovakya: +7,2 puan

Bu ülkelerin ortak özelliği, 2010’lu yılların ikinci yarısında yapısal geri dönüşüm reformlarına başlamış olmaları. Özellikle AB fonları sayesinde modern tesislerin kurulması, toplama sistemlerinin dijitalleşmesi ve belediye altyapılarının yenilenmesi süreci, bu sıçramayı mümkün kıldı.

21 AB ülkesinde döngüsellik oranının yükselmiş olması ise, Avrupa genelinin dönüşüm yolunda adım adım ilerlediğini gösteriyor.

Geride Kalanlar: Romanya Listenin En Altında, Finlandiya ve Polonya’da Geriye Gidiş

Avrupa’nın liderlerinden oldukça uzakta kalan ülkeler de var.

Romanya: %1,3 ile son sırada

Romanya’nın döngüsellik oranı sadece %1,3. Bu oran Avrupa ortalamasının neredeyse 10’da biri. Sorunun temel sebepleri arasında:

Atık toplama sistemlerinin yetersizliği,

Depolama ve ayrıştırma kapasitesinin düşük olması,

Geri dönüşüm ekonomisinin henüz sanayiye entegre edilememiş olması yer alıyor.

İrlanda, Portekiz ve Finlandiya da düşük performanslı ülkeler arasında.

Finlandiya ve Polonya: Geriye Gidenler

Özellikle Finlandiya dikkat çekiyor: Ülkenin döngüsellik oranı son dokuz yılda 3,2 puan geriledi. Aynı şekilde Polonya’da da 4,2 puanlık bir düşüş yaşandı.

Bu gerilemenin nedenleri arasında:

Yeni kaynak çıkarımının artması,

Atık oluşumundaki yükseliş,

Malzeme döngüsünün yavaşlaması,

Bazı sektörlerde geri dönüşüme kıyasla “birincil hammadde kullanımının” daha ekonomik hale gelmesi bulunuyor.

Eurostat raporu, ülkeler arasındaki büyük farkların temelinde “yeni kaynak çıkarımı ile ekonomiye geri kazandırılan malzemeler arasındaki dengenin bozulması” olduğunu vurguluyor.

2030 Hedefi Mümkün mü? Büyük Farkların Gölgesinde Zorlu Bir Yol

AB’nin döngüsellik oranını 2030’a kadar %24’e çıkarması, mevcut hızla neredeyse imkânsız görünüyor. Çünkü:

Toplam atık miktarı hâlâ yüksek,

Sanayi yapısı ülkeden ülkeye keskin biçimde farklılık gösteriyor,

Kritik ham maddelerde geri dönüşüm teknolojileri henüz ölçek ekonomisine ulaşmadı,

Tüketim alışkanlıkları istenen hızla dönüşmüyor.

Ancak Avrupa’nın enerji bağımsızlığı hedefine ulaşması, tedarik zinciri kırılganlıklarını azaltması ve stratejik sektörlerde (pil, elektronik, otomotiv) daha rekabetçi hale gelmesi için döngüsel ekonomiye geçiş kaçınılmaz.

Sonuç olarak, Avrupa’da döngüsel ekonomi yarışı hızlanıyor; liderler ivmesini artırırken, bazı ülkeler yolun oldukça gerisinde. 2024 verileri, AB’nin sürdürülebilir geleceği için bir alarm olduğu kadar, Avrupa ekonomisinin yeni rekabet alanının da net bir göstergesi: Artık sadece büyümek değil, malzemeyi döndürerek büyüyebilmek önem taşıyor.

 

 

Kaynak: Sanayi Haber Ajansı

Yazarın Son Yazıları
2024 ULUSAL EĞİTİM İSTATİSTİKLERİ GİRİŞ Türkiye’nin eğitim alanındaki gelişmeleri, ülkenin sosyoekonomik kalkınmasının en önemli göstergelerinden biri olarak kabul ediliyor. Eğitimde elde edilen ilerlemeler hem bireylerin hayat kalitesini yükseltiyor hem de toplumun genel refahına büyük katkı sağlıyor. 2024 yılına ait ulusal eğitim istatistikleri, özellikle yükseköğretim mezuniyet oranları, okuryazarlık düzeyi ve ortalama eğitim süresi gibi temel parametrelerde dikkate değer değişimler olduğunu ortaya koyuyor. Bu kapsamlı analizde, 2008 yılından günümüze uzanan eğitim verileri ışığında, Türkiye’de eğitimde yaşanan gelişmelerin boyutlarını ayrıntılı şekilde ele alacağız. Ayrıca OECD ülkeleriyle kıyaslamalar yaparak, Türkiye’nin uluslararası alandaki konumunu da değerlendireceğiz. 1. YÜKSEKÖĞRETİM MEZUN ORANINDAKİ DRAMATİK ARTIŞ 2008 yılında 25-34 yaş grubundaki genç nüfusun sadece %13,5’i yükseköğretim mezunu iken, bu oran 2024 yılında %44,9’a yükselmiştir. Bu artış, Türkiye’de yükseköğretime erişimde ve tamamlamada ciddi bir dönüşümün yaşandığını gösteriyor. Kadın ve erkek nüfusun eğitimdeki ilerlemesine baktığımızda ise kadınlarda daha dikkat çekici bir gelişme gözlemlenmektedir. 2008’de kadınlarda yükseköğretim mezun oranı %12,5 iken, 2024’te %48,9’a kadar çıkmıştır. Erkeklerde ise %14,6’dan %41,1’e yükselme söz konusudur. Bu veriler, kadınların eğitim fırsatlarına erişiminin ve eğitimdeki başarılarının arttığını, cinsiyet eşitliği yönünde önemli bir yol alındığını göstermektedir. Ayrıca bu artış, iş gücü piyasasında kadınların daha aktif rol almasını da desteklemektedir. 2. TÜRKİYE VE OECD ÜLKELERİ ARASINDAKİ YÜKSEKÖĞRETİM MEZUNİYETİ KARŞILAŞTIRMASI OECD’nin 2022 yılı verilerine göre, 25-34 yaş grubunda yükseköğretim mezunlarının oranı ortalama %47,4’tür. Türkiye ise %42,9 ile bu ortalamaya oldukça yaklaşmıştır. Bu, Türkiye’nin eğitimde yakaladığı ilerlemenin uluslararası platformda da karşılık bulduğunun bir göstergesidir. OECD ülkeleri arasında en yüksek yükseköğretim mezuniyet oranı %69,6 ile Güney Kore’ye aitken, en düşük oran %27,3 ile Meksika’da görülmektedir. Türkiye’nin bu skalada orta-üst seviyede yer alması, eğitim politikalarının doğru yönde ilerlediğini ve genç nüfusun eğitimde daha donanımlı hale geldiğini işaret eder. 3. 25 YAŞ VE ÜZERİNDEKİ NÜFUSTA EĞİTİM DÜZEYİ Sadece genç nüfus değil, 25 yaş ve üzerindeki genel nüfusta da yükseköğretim mezun oranı son 16 yılda ciddi artış göstermiştir. 2008’de %9,8 olan bu oran, 2024’te %25,3’e ulaşmıştır. Bu, yetişkin nüfusun da eğitim seviyesinin yükseldiğini gösterir. Ortaöğretim ve üzeri eğitim düzeyini tamamlayanların oranı ise 2008’de %26,5 iken, 2024’te %49,4’e yükselmiştir. Bu da Türkiye’de genel eğitim seviyesinin her yaş grubunda arttığını, eğitimde süreklilik ve yaygınlık sağlandığını ortaya koyar. 4. ORTALAMA EĞİTİM SÜRESİ VE BÖLGESEL FARKLILIKLAR 2024 yılı verilerine göre, Türkiye’de 25 yaş ve üzeri nüfusun ortalama eğitim süresi 9,5 yıldır. Kadınların ortalama eğitim süresi 8,8 yıl olurken, erkeklerde bu süre 10,2 yıldır. Bu fark, eğitimde cinsiyet eşitliğine ulaşmak için atılması gereken adımların halen olduğunu göstermektedir. Bölgesel farklılıklar ise dikkat çekicidir. Ortalama eğitim süresi en yüksek olan il Ankara’dır (10,8 yıl). İstanbul, Eskişehir, Kocaeli ve İzmir gibi büyükşehirler de yüksek eğitim süresi ortalamasıyla bu listeyi takip etmektedir. Buna karşılık Ağrı, Şanlıurfa, Muş, Kastamonu ve Van gibi illerde ortalama eğitim süresi görece düşüktür (7,5 yıl ile Ağrı en düşük). Bu durum, bölgeler arası eğitim fırsatları ve erişiminde eşitsizliklerin devam ettiğini göstermektedir. Devlet politikalarının bu farklılıkları azaltmaya yönelik odaklanması önem taşımaktadır. 5. EĞİTİM SÜRESİNDEKİ SON 10 YILLIK ARTIŞ 2015-2024 yılları arasında ortalama eğitim süresinde en yüksek artış %51,6 ile Şırnak’ta gerçekleşmiştir. Bunu %42,1 ile Hakkâri, %39,9 ile Muş, %38,5 ile Şanlıurfa ve %37,3 ile Bingöl takip etmektedir. Bu illerdeki artışlar, bölgesel kalkınma çabalarının eğitim alanında da olumlu sonuç verdiğine işaret ediyor. Öte yandan, Ankara, Eskişehir, Tekirdağ, İzmir ve İstanbul gibi büyükşehirlerdeki artış oranları %13-16 arasında kalmıştır. Bu illerde zaten eğitim süresi yüksek olduğu için artış oranı daha düşük görünmektedir. 6. OKURYAZARLIK ORANI YÜKSELDİ 6 yaş ve üzeri nüfusta okuma yazma bilenlerin oranı 2008’de %91,8 iken, 2024 yılında %97,8’e yükselmiştir. Bu oran, kadınlarda %86,9’dan %96,2’ye, erkeklerde ise %96,7’den %99,3’e çıkmıştır. Okuryazarlık oranındaki bu artış, temel eğitime erişimin yaygınlaşmasının yanı sıra, özellikle kadınlarda eğitim hakkının önemli ölçüde genişlediğini gösteriyor. Okuryazarlık, bireylerin toplumsal hayata katılımı ve ekonomik faaliyetlere dahil olması açısından hayati bir beceridir. 7. EBEVEYNLERİN EĞİTİM DÜZEYİ VE BİREYLERİN EĞİTİM BAŞARISI 2024 verileri, ebeveynlerin eğitim düzeyinin çocukların eğitim başarısı üzerinde güçlü bir etkisi olduğunu ortaya koyuyor. Annesi yükseköğretim mezunu olan fertlerin %84,4’ü yükseköğretimi tamamlamışken, bu oran babası yükseköğretim mezunu olanlarda %80,3 olarak tespit edilmiştir. Annesi ortaöğretim mezunu olanların %64,3’ü, babası ortaöğretim mezunu olanların ise %55,7’si yükseköğretim mezunudur. Ebeveynlerin daha düşük eğitim seviyesine sahip olması durumunda ise yükseköğretim tamamlama oranları belirgin biçimde düşmektedir. Bu veriler, eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması ve ailelerin eğitim seviyesinin yükseltilmesinin, ülkenin genel eğitim düzeyini artırmada kritik öneme sahip olduğunu göstermektedir. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME Türkiye’nin eğitim alanında son 16 yılda yaşadığı dönüşüm gerek genç nüfus gerekse genel nüfus açısından oldukça olumlu ve cesaret vericidir. Yükseköğretim mezun oranlarının önemli ölçüde artması, okuryazarlık oranlarının yükselmesi ve ortalama eğitim süresindeki gelişmeler, ülkemizin eğitimde ileriye doğru sağlam adımlar attığını gösteriyor. Ancak bölgesel farklılıklar, cinsiyetler arası eşitsizlikler ve ebeveynlerin eğitim seviyesine bağlı değişkenlikler gibi konular, dikkatle ele alınması gereken alanlar olarak kalmaya devam ediyor. Eğitimde kaliteyi artırmak ve fırsat eşitliğini sağlamak adına özellikle dezavantajlı bölgeler ve gruplar için hedeflenmiş politikalar önem arz etmektedir. Sonuç olarak, Türkiye’nin eğitimde yakaladığı başarı, sürdürülebilir kalkınmanın temel taşlarından biridir ve bu alandaki gelişmelerin takip edilmesi, ülkenin geleceği için kritik öneme sahiptir. Kaynak: TÜİK ZAFER ÖZCİVAN Ekonomist-Yazar zozcivan@hotmail.com
30.05.2025
26.10.2023
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.