Bugün Mustafa Kemal Atatürk denilince aklımıza ilk gelen; askeri dehası, devrimciliği ve siyasi liderliğidir. Ancak onun çok az bilinen bir yönü daha vardır: Atatürk, döneminin ötesinde bir iktisat düşünürüdür.
Batı dünyası 1930’larda Keynes’in “devlet müdahalesiyle ekonomiyi canlandırma” teorisini konuşurken, Atatürk bu modeli yıllar önce Anadolu’da fiilen uygulamaya başlamıştı.
1920’lerin Türkiye’sinde Modern Ekonomik Düşünce
Birinci Dünya Savaşı’ndan yorgun, sanayisiz, dış borçlarla çevrili bir ülke…
İşte Atatürk’ün elindeki tablo buydu.
Ama o, bu yıkıntının içinden iktisadi bağımsızlığı esas alan yeni bir sistem çıkardı. Daha Cumhuriyet’in ilk yıllarında söylediği şu söz, onun ekonomik felsefesini özetliyordu: “Siyasi, askerî zaferler ne kadar büyük olursa olsun, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa elde edilen başarılar kalıcı olamaz.”
İzmir İktisat Kongresi (1923) bu düşüncenin ilk adımıydı.
Atatürk burada, özel girişimi teşvik ederken aynı zamanda ulusal sermaye yaratmanın ve üretim ekonomisinin önemini anlattı. Bu, henüz Keynes’in “General Theory” kitabından 13 yıl önceydi.
Devletçilik: Teoriden Önce Gelen Uygulama
Atatürk’ün “devletçilik” modeli, yanlış anlaşıldığı gibi ideolojik bir tercih değil, bilimsel bir zorunluluktu. O dönemde Türkiye’de özel sermaye sınıfı yoktu, sanayi altyapısı neredeyse sıfırdı. Bu nedenle Atatürk, devletin ekonomide öncü rol oynaması gerektiğini savundu.Ancak bu modelin merkezinde rekabeti boğan bir devlet değil, yatırım yapan, üretimi başlatan, ardından özel sektöre alan açan bir devlet anlayışı vardı. 1930’lu yıllarda uygulanan sanayi planları, Keynes’in “talep yaratıcı kamu yatırımı” yaklaşımını birebir yansıtıyordu — hem de Keynes daha fikirlerini kaleme almadan önce.
Atatürk, bütçe disiplini ile üretim teşviki arasındaki dengeyi kurarak “planlı kalkınma” kavramını dünyadan önce hayata geçirmişti.
Atatürk’ün İktisat Felsefesi: Bağımsızlığın Ekonomik Yorumu
Atatürk için ekonomi, sadece para, üretim veya ticaret meselesi değildi; bağımsızlığın ikinci cephesiydi. Kapitülasyonların kaldırılması, milli bankaların kurulması, tarımda modernleşme, sanayileşme hamleleri… Bunların hepsi aynı amaca hizmet ediyordu:
“Siyasi bağımsızlığın temeli, ekonomik bağımsızlıktır.”
Bugün dünya “Keynesyen ekonomi” kavramını konuşurken, biz aslında kendi tarihimizde “Atatürkçü iktisat modelini” yeniden keşfetmek zorundayız. Çünkü o, yalnızca bir ulusu kurtarmadı; aynı zamanda, o ulusu üreten, planlayan ve kendi kaynaklarıyla ayakta durabilen bir ekonomik sisteme kavuşturdu.
Görülmeyen Bir Deha
Atatürk’ün iktisat anlayışı, günümüz ekonomi literatüründe yeterince yer bulmadı. Oysa o, daha 1930’larda “yerli üretim”, “milli sanayi”, “planlı kalkınma”, “kamu öncülüğünde üretim” gibi kavramları hayata geçirmişti. Yani Keynes teori yazarken, Atatürk Anadolu’da o teoriyi uygulamaya koymuştu. Kısacası, tarih kitapları genelde savaşları yazar; ama ekonomik dehalar sessizce devrim yapar. Ve bu topraklarda o devrimin adı, Mustafa Kemal Atatürk’tür.

Kaynak: Sanayi Haber Ajansı