ASGARİ ÜCRET

Yayınlama: 25.12.2025
7
A+
A-
Sanayi Haber Ajansı İstanbul Temsilcisi Ekonomist / Yazar

Türkiye’de milyonlarca çalışanı doğrudan, toplumun tamamını ise dolaylı biçimde ilgilendiren asgari ücret, 28 bin 75 lira olarak belirlendi. Bu karar, yalnızca bir ücret artışını değil; gelir dağılımından enflasyon beklentilerine, istihdamdan sosyal dengeye kadar uzanan geniş bir alanı yeniden tartışmaya açtı. Asgari ücret, Türkiye’de uzun zamandır yalnızca “en düşük ücret” olmaktan çıkmış, fiilen ortalama ücret haline gelmiş durumda. Dolayısıyla yapılan her artış hem ekonomik hem de sosyolojik sonuçlar doğuruyor.

Asgari Ücretin Türkiye’deki Konumu

Türkiye’de asgari ücret, gelişmiş birçok ülkeden farklı olarak, yalnızca düşük vasıflı işlerde çalışanları değil, beyaz yakalıdan hizmet sektörüne kadar çok geniş bir kesimi etkiliyor. Çalışanların önemli bir kısmı ya doğrudan asgari ücretle ya da asgari ücrete çok yakın seviyelerde gelir elde ediyor. Bu nedenle asgari ücrete yapılan her zam, yalnızca “en alttaki” kesimi değil, ücret skalasının tamamını yukarı doğru iten bir referans noktası işlevi görüyor.

28 bin 75 liralık yeni asgari ücret, nominal olarak bakıldığında önceki döneme göre ciddi bir artışı ifade ediyor. Ancak ücret artışlarının gerçek etkisini ölçmek için tek başına rakama bakmak yeterli değil. Asıl soru şu: Bu ücret, çalışanın alım gücünü ne ölçüde koruyor ya da artırıyor?

Açlık ve Yoksulluk Sınırı Kıskacı

Asgari ücret tartışmalarının merkezinde her zaman açlık ve yoksulluk sınırı yer alıyor. Dört kişilik bir hane için hesaplanan açlık sınırı, yalnızca temel gıda harcamalarını kapsarken; yoksulluk sınırı barınma, ulaşım, eğitim, sağlık gibi zorunlu giderleri de içine alıyor. Son dönemde açıklanan veriler, yoksulluk sınırının asgari ücretin oldukça üzerinde seyrettiğini gösteriyor.

28 bin 75 liralık ücret, tek başına yaşayan bir birey için dahi sınırlı bir yaşam alanı sunarken, ailesi olan bir çalışan için geçim baskısını azaltmakta yetersiz kalabiliyor. Kira fiyatları, gıda harcamaları ve temel hizmet bedellerindeki artışlar dikkate alındığında, asgari ücretlinin gelirinin büyük kısmı daha ayın ilk günlerinde zorunlu giderlere gidiyor. Bu tablo, ücret artışının kâğıt üzerinde kalma riskini beraberinde getiriyor.

Enflasyon ve Alım Gücü İlişkisi

Asgari ücret artışlarının en kritik boyutlarından biri enflasyonla olan ilişkisi. Yüksek enflasyon ortamlarında yapılan ücret artışları, eğer fiyat artışlarının gerisinde kalıyorsa, çalışan açısından reel bir kazanç sağlamıyor. Öte yandan, ücret artışlarının maliyetler üzerinden fiyatlara yansıtılması da “ücret-fiyat sarmalı” tartışmalarını gündeme getiriyor.

28 bin 75 liralık asgari ücretin alım gücünü koruyabilmesi, büyük ölçüde önümüzdeki dönemde enflasyonun seyrine bağlı. Enflasyonun kontrol altına alınamadığı bir ortamda, bugün yeterli görülen ücret birkaç ay içinde yeniden yetersiz hale gelebiliyor. Bu nedenle asgari ücret yalnızca yıllık bir karar değil, makroekonomik politikalarla birlikte değerlendirilmesi gereken bir unsur olarak öne çıkıyor.

İşçi Cephesi: Geçim Mücadelesi Devam Ediyor

Çalışanlar açısından bakıldığında, 28 bin 75 liralık asgari ücret “nefes aldıran” ama “rahatlatan” bir seviye olarak görülmüyor. Özellikle büyük şehirlerde yaşayan asgari ücretliler için barınma en büyük sorun olmaya devam ediyor. Kira giderleri, çoğu zaman tek başına maaşın yarısına yaklaşabiliyor. Geriye kalan tutarla gıda, ulaşım ve diğer zorunlu ihtiyaçları karşılamak giderek zorlaşıyor.

Bu durum, çalışanları ek iş yapmaya, borçlanmaya ya da hane içinde birden fazla kişinin çalışmasına zorluyor. Asgari ücret artışı, kısa vadede bir rahatlama sağlasa da uzun vadede refah artışı yaratmadığı sürece çalışanların ekonomik kaygılarını ortadan kaldırmıyor.

İşveren Cephesi: Maliyet Baskısı ve İstihdam Kaygısı

Asgari ücret artışları işverenler açısından ise maliyet artışı anlamına geliyor. Özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler için personel giderleri, toplam maliyetler içinde önemli bir paya sahip. 28 bin 75 liralık asgari ücret, sigorta primleri ve yan maliyetlerle birlikte işverenin üzerindeki yükü daha da artırıyor.

Bu noktada işverenler iki temel riskten söz ediyor: Birincisi, artan maliyetlerin fiyatlara yansıtılması zorunluluğu. İkincisi ise istihdamın daralma ihtimali. Bazı sektörlerde işletmeler, maliyet baskısı nedeniyle yeni istihdamdan kaçınabiliyor ya da mevcut çalışan sayısını azaltma yoluna gidebiliyor. Bu da işsizlik riskini gündeme getiriyor.

Kayıt Dışı Çalışma Riski

Asgari ücretin yükselmesiyle birlikte sıkça dile getirilen bir diğer konu da kayıt dışı istihdam riski. Özellikle denetimlerin yetersiz olduğu alanlarda, bazı işletmeler maliyetleri düşürmek için çalışanları kayıt dışına itebiliyor ya da ücretin bir kısmını elden ödeme yoluna gidebiliyor. Bu durum, hem çalışanların sosyal güvenlik haklarını zedeliyor hem de kamu maliyesi açısından kayıp anlamına geliyor.

Dolayısıyla asgari ücret artışlarının etkili olabilmesi için denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi ve kayıtlı istihdamı teşvik eden politikaların eş zamanlı olarak uygulanması gerekiyor.

Avrupa ile Karşılaştırma

Avrupa ülkeleriyle yapılan asgari ücret karşılaştırmaları da sıkça gündeme geliyor. Nominal rakamlar üzerinden bakıldığında Türkiye’deki asgari ücret bazı ülkelerle benzer seviyelerde görünebilse de satın alma gücü paritesi dikkate alındığında tablo değişiyor. Avrupa’da asgari ücretle çalışan bir birey, temel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra sosyal hayata daha fazla kaynak ayırabilirken, Türkiye’de asgari ücretlinin böyle bir alanı çoğu zaman bulunmuyor.

Bu fark, yalnızca ücret seviyesinden değil; sosyal devlet uygulamalarının kapsamından, kamu hizmetlerinin erişilebilirliğinden ve fiyat istikrarından kaynaklanıyor.

Sonuç: Rakam Değil, Yaşam Standardı

Asgari ücretin 28 bin 75 lira olması, tek başına olumlu ya da olumsuz bir karar olarak değerlendirilemez. Asıl önemli olan, bu ücretin çalışanlara nasıl bir yaşam standardı sunduğudur. Eğer asgari ücret, temel ihtiyaçların ötesine geçemiyorsa, yapılan artışlar toplumsal refahı artırmakta yetersiz kalır.

Bu nedenle asgari ücret tartışması, yalnızca bir maaş pazarlığı değil; gelir dağılımı, sosyal politika, enflasyonla mücadele ve istihdam stratejilerinin bir bütün olarak ele alınması gereken bir konudur. 28 bin 75 liralık asgari ücret, bu büyük tartışmanın yalnızca son halkasıdır. Asıl mesele, çalışanların emeğinin karşılığını alabileceği, insanca yaşam koşullarının sağlandığı sürdürülebilir bir ekonomik yapının inşa edilmesidir.

 

 

Kaynak: Sanayi Haber Ajansı

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.