ASGARİ ÜCRET VE EMEKLİ MAAŞLARINA 2026 ZAM SENARYOLARI

Yayınlama: 08.11.2025
3
A+
A-
Sanayi Haber Ajansı İstanbul Temsilcisi Ekonomist / Yazar

2025 yılının sonuna yaklaşırken kamuoyunun en yakından takip ettiği başlıkların başında yine “asgari ücret” ve “emekli maaşları” geliyor. Enflasyonun yüksek seyrettiği, alım gücünün zayıfladığı ve gelir dağılımı tartışmalarının yoğunlaştığı bir dönemde, 2026 yılı başında yapılacak ücret artışları hem milyonlarca vatandaş hem de ekonominin genel dengesi açısından kritik bir eşik oluşturacak. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) son verilerine göre yıllık enflasyon oranı hâlâ yüzde 33lerın üzerinde seyrediyor. Bu durum, ücretlerde yapılacak zamların yalnızca “artış” değil, aynı zamanda “kaybı telafi” işlevi de taşıyacağını gösteriyor.

Asgari Ücrette Üçlü Senaryo: Enflasyon, Refah Payı ve Orta Vadeli Program Dengesi

Hükümetin, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı öncülüğünde aralık ayında toplanacak Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda izleyeceği yol, 2026 yılının gelir politikalarının da temelini oluşturacak. 2025 yılının ikinci yarısında tüketici fiyat endeksi (TÜFE) oranlarının seyrine göre zam oranı netleşecek. Şu anda ekonomi kulislerinde üç temel senaryo öne çıkıyor:

Birinci senaryo, “enflasyon oranına endeksli zam” formülünü esas alıyor. Bu senaryoya göre, yıl sonu enflasyon tahmininin yüzde 33 civarında olması bekleniyor. Buna paralel olarak asgari ücrete de en az bu oranda bir artışın yapılması gündemde. Eğer bu oran birebir uygulanırsa, halen 22104 TL olan net asgari ücretin 2026 başında yaklaşık 29400TL seviyesine çıkması öngörülüyor.

İkinci senaryo, “enflasyon artı refah payı” yaklaşımına dayanıyor. Enflasyonun üzerinde yüzde 5 ila 10 arasında bir refah payı eklenmesi durumunda, zam oranı yüzde 38-43 bandına çıkabilir. Bu durumda yeni asgari ücretin 30500- 31600 TL aralığında olması bekleniyor. Bu seçenek hem kamuoyu beklentilerini karşılamak hem de seçim öncesi dönemde sosyal dengeleri gözetmek açısından hükümetin elini güçlendirebilir.

Üçüncü senaryo ise daha temkinli bir yaklaşımı temsil ediyor. Orta Vadeli Program’da (OVP) öngörülen enflasyon patikasına ve mali disipline bağlı kalmak isteyen ekonomi yönetimi, artış oranını sınırlı tutma eğiliminde olabilir. Bu durumda yüzde 30 civarında bir zam gündeme gelir ki bu da asgari ücretin yaklaşık 28750 TL seviyesinde kalması anlamına gelir. Ancak bu senaryo, reel alım gücünün gerilemesi nedeniyle kamuoyunda tepkiyle karşılanabilir.

Emekli Maaşlarında Farklılaşan Artış: Düşük Aylıklarda Ek Destek Beklentisi

Emekliler açısından tablo daha karmaşık. Türkiye’de yaklaşık 16 milyon emekli bulunuyor ve bu grubun önemli bir bölümü en düşük emekli aylığı üzerinden gelir elde ediyor. Halen 16881 TL olan en düşük emekli maaşı, uzun süredir “geçim eşiği” tartışmalarının merkezinde. 2026 yılı başında yapılacak zamlar hem kök aylıklarda hem de taban maaşlarda farklı formüllerle uygulanabilir.

Kulislerde konuşulan birinci formül, SSK ve BAĞ-KUR emeklilerinin maaşlarının yıl sonu enflasyonuna göre artırılması yönünde. Eğer TÜFE artışı kasım ve aralık aylarında yüzde2 şer civarında gerçekleşirse, bu oran doğrudan Temmuz 2025’den yıl sonuna kadar olan enflasyon oranı %13,88 maaşlara yansıtılacak. Ancak en düşük emekli maaşının bu yöntemle 19224 TL civarına çıkması yeterli görülmüyor. Bu nedenle, refah payı ya da ek seyyanen artış beklentisi oldukça yüksek.

İkinci formül, düşük maaş alan emeklilere kademeli destek verilmesi. Bu durumda, örneğin 18.000-24.000 TL bandındaki maaşlara daha yüksek oranlı zam yapılması, yüksek maaşlarda ise artışın sınırlı tutulması planlanıyor. Böylece gelir dağılımında daha dengeli bir iyileşme hedefleniyor. Bu model uygulanırsa, en düşük emekli aylığının 18.000 TL seviyesine çıkarılması gündeme gelebilir.

Üçüncü olasılık ise “taban maaşın yeniden belirlenmesi” yönünde. Bu senaryoda, kök aylık artışına ek olarak doğrudan taban maaş sınırının yükseltilmesi bekleniyor. Böylece emeklilerin tamamına yansımayacak olsa da düşük gelirli kesimlerin yaşam standardı bir nebze korunmuş olacak.

Ekonomi Yönetimi İçin Zor Denge: Enflasyonla Mücadele mi, Alım Gücü Desteği mi?

Asgari ücret ve emekli maaşlarına yapılacak artış, yalnızca sosyal politika değil, aynı zamanda makroekonomik denge meselesi. Çünkü yüksek oranlı zamlar, kısa vadede hane halkı gelirini artırsa da talep yönlü enflasyon baskılarını güçlendirebilir. Bu durum özellikle hizmet sektöründe fiyat artışlarını hızlandırma riski taşır.

Ekonomi yönetimi bu nedenle “dengeli artış” politikasını öne çıkarıyor. TCMB’nin son enflasyon raporunda da belirtildiği gibi, ücret ayarlamaları fiyat istikrarı açısından kritik bir unsur olarak görülüyor. Yani yapılacak zamlar hem iç talebi sınırlı tutmalı hem de vatandaşın alım gücünü koruyacak seviyede olmalı. Bu iki hedefin aynı anda gerçekleşmesi ise oldukça zor.

Ayrıca, bütçe dengeleri açısından da bu artışlar önemli bir yük oluşturacak. Asgari ücretin yükselmesiyle birlikte işveren üzerindeki SGK primi, vergi ve kıdem tazminatı yükleri de artacak. Bu nedenle hükümetin işverene yönelik prim desteğini sürdürmesi ya da genişletmesi bekleniyor. Emekli maaşlarındaki artışlar ise doğrudan Hazine transferleriyle finanse edildiği için bütçede ilave harcama baskısı yaratacak.

2026’ya Girerken Sosyal Adalet Gündemi

Özetle, 2026 yılına girerken Türkiye ekonomisi açısından “gelir politikası” bir kez daha en sıcak başlıklardan biri olacak. Asgari ücrette yapılacak artış, milyonlarca çalışanın temel geçim standardını belirlerken; emekli maaşlarındaki düzenlemeler, toplumun en kırılgan kesimlerinin refahını doğrudan etkileyecek.

Ekonomi yönetimi için asıl mesele, ücret artışlarını sürdürülebilir bir mali çerçeve içinde uygulamak ve enflasyon beklentilerini kontrol altında tutmak olacak. Vatandaş açısından ise temel beklenti açık: “Alım gücünü koruyacak, yaşam maliyetlerine denk bir zam.”

2026 yılına girerken tüm senaryolar, hükümetin hem ekonomik gerçeklerle hem de toplumsal beklentilerle yüzleşeceği bir döneme işaret ediyor. Asgari ücretin 30 bin TL civarına, en düşük emekli maaşının ise 18 bin TL seviyelerine yükselmesi olasılığı güçlenmiş durumda. Ancak nihai oranlar aralık ayında yapılacak resmî açıklamayla netleşecek.

Bu nedenle önümüzdeki haftalarda Ankara’nın gündemi bir kez daha vatandaşın cüzdanı olacak. Çünkü Türkiye’de ekonomi tartışmalarının merkezinde rakamlardan çok, artık geçim mücadelesi var.

 

 

Kaynak: Sanayi Haber Ajansı

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.