“Milletin efendisi, hakiki müstahsil (üretici) olandır.” – Mustafa Kemal Atatürk
Bir ülkenin kaderi, sadece topraklarıyla değil; ürettiği değerle çizilir.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında Atatürk, bunu bir vizyon değil, bir yaşam ilkesi haline getirmişti.
Savaşlardan yorgun düşmüş, sermayesi ve sanayisi olmayan bir ülke…
Ama o, umutsuzlukta değil, üretimde bir çıkış yolu gördü.
Çünkü biliyordu: Bağımsızlık, yalnızca siyasi zaferlerle değil, ekonomik güce dayanarak korunur.
1923’te İzmir İktisat Kongresi toplandığında, Cumhuriyet henüz ilan edilmemişti.
Ama Atatürk’ün zihninde ülkenin geleceği çoktan şekillenmişti.
O gün, “Yeni Türkiye, iktisat sahasında da zafer kazanmak zorundadır,” dediğinde, aslında bir çağın kapısını aralıyordu.
Bu söz, yıllar içinde Sümerbank’ta, Etibank’ta, Uşak Şeker Fabrikası’nda ve Nazilli Basma Fabrikası’nda somutlaştı.
Her fabrika, sadece üretim değil, özgüvenin yeniden inşasıydı.
Demiryolları ülkeyi baştan başa birleştirirken, köylü toprağıyla, işçi emeğiyle Cumhuriyet’i büyüttü.
Devletçilik politikasıyla kurulan sanayi tesisleri, ülkenin ilk planlı kalkınma adımlarıydı.
Ama Atatürk’ün farkı, sadece fabrikalar kurmak değildi; bir üretim kültürü inşa etmekti.
O dönemin Kız Enstitüleri, Sanat Okulları, Halkevleri sadece eğitim değil, üretken birey yetiştirmenin merkezleriydi. Atatürk, “bilgiyle yoğrulmuş emek” anlayışını bir milletin karakterine dönüştürmek istedi.
Bugün aradan yüz yıl geçti.
Artık sanayi devriminden değil, dijital devrimden söz ediyoruz.
Yapay zekâ, veri ekonomisi, sürdürülebilir üretim, yeşil dönüşüm gibi kavramlar gündemimizde.
Ama aslında Atatürk’ün yüz yıl önce verdiği ders hâlâ geçerli:
“Üretmeyen toplum, bağımsızlığını koruyamaz.” O gün bu üretim traktörle, ipek tezgâhıyla, kömürleydi; bugün teknolojiyle, bilgiyle, inovasyonla devam ediyor.
Ama öz aynı: Emek, disiplin ve vizyon. Atatürk, liderliğini sözlerle değil, eylemlerle gösterdi.
Planlı ekonomi modelini kurarken bile bireyin yaratıcılığını engellemedi;
tam tersine, özel girişimi “milli üretimin ortak gücü” olarak destekledi.
Bugün bizler, o vizyonun mirasçılarıyız.
Eğer bir fabrika bacası tütüyorsa, bir yazılım şirketi yeni fikirler üretiyorsa,
bir kadın girişimci kendi markasını kuruyorsa, bu, Cumhuriyet’in ilk yıllarında atılan üretim tohumlarının bugünkü çiçekleridir.
Atatürk’ün liderlik anlayışı hâlâ her yöneticinin, her girişimcinin pusulası olmalı:
Cesaretle düşünmek, akılla planlamak, inançla çalışmak.
Bugün küresel rekabette güçlü olmak istiyorsak, aynı ruha, aynı üretme aşkına yeniden sarılmamız gerekiyor. Çünkü Cumhuriyet yalnızca bir yönetim biçimi değil;
her gün yeniden çalışmayı, üretmeyi, yenilenmeyi öğreten bir yaşam biçimi. Ve Atatürk’ün öğrettiği en sade ama en güçlü ders hâlâ kulaklarımızda yankılanıyor:
“Yorulmadan çalışanlar, ülkesini her sabah yeniden kurar.”

Kaynak: Sanayi Haber Ajansı