Mehmet Bayer, 23 Nisan (Hibya) – Çanakkale Muharebeleri sırasında, Osmanlı Ordusu’na destek için Kasım 1915’ten itibaren Gelibolu Yarımadası’na konuşlanan ve iki bataryadan oluşan Avusturya-Macaristan ordusu topçu birlikleriyle beraber bölgeye gelen Avusturyalı gazeteci Georg Bittner, cephedeki izlenimlerini yazdığı sekiz haberle 1916 yılında Avusturya kamuoyuna aktardı.
Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Emre Saral, Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi ile Anafartalar Dergisi'nde yayımlanan ''Avusturyalı Savaş Muhabiri Georg Bittner'in Çanakkale cephesi izlenimleri'' adlı makalelerinde bu haberleri ayrıntılı biçimde ışık tutarak Avusturya-Macaristan'ın iktisadi, ticari ve stratejik kaygılardan dolayı 1. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu'na destek verdiğini vurguladı.
Doç. Dr. Saral, 1915'in Eylül ayında Sırbistan'ın düşmesinin ardından, aynı senenin kasım ayında gönderilen 2 Avusturya-Macaristan topçu bataryasının, İttifak kuvvetlerinin Çanakkale cephesine fiili yardımını teşkil eden ilk birlikler olduğunu, bu bataryaların etkili atışlarının düşmanın geri çekilmesinin nedenleri arasında yer aldığını söyledi.
Topçu birlikleriyle eş zamanlı Türkiye'ye gelen Avusturyalı muhabir Georg Bittner'in, başta bu topçuların faaliyeti olmak üzere, İngilizlerin bölgeden çekilişi ve siperlerin durumuna ilişkin gözlemlerini Avusturya gazetelerine yazdığını, Avusturya kamuoyunun söz konusu topçu birliklerinin faaliyetlerinin ayrıntılarını ilk defa 1916 senesinin başında Bittner'in yazı dizisinden öğrendiğini dile getiren Saral, Avusturyalı muhabirin 31 Aralık 1915 ile 28 Ocak 1916 tarihleri arasında Neues Wiener Journal Gazetesi'nde cepheden son gelişmeleri aktardığı 8 haberinin yayımlandığını bildirdi.
Emre Saral, Bittner'in, Çanakkale cephesinden telgraf yoluyla 30 Aralık 1915 tarihinde gönderdiğini ilk haberinin Neues Wiener Journal gazetesinin ertesi günkü sayısında okuyucuyla buluştuğunu, bu haberde İngiliz birliklerinin yoğun Türk topçu ateşine dayanamayarak geri çekilmelerini utanç verici ve rezil bir hadise olarak yorumladığını, İngilizlerin aceleyle kaçarken arkalarında değerli bir takım malzemeyi bıraktıklarını, emirleri altındaki askerlere ırkçı ayrım yaptıklarını özellikle vurguladığı duyurdu.
Bittner'in cepheden ilk haberinden kesitler
''Neues Wiener Journal Gazetesi'nin savaş muhabiri Georg Bittner, muharebeyi gözleriyle gördü.'' ifadesinin yer aldığı ilk haberde şu bilgiler okuyucuya aktarıldı:
''Enver Paşa ve Liman Paşa'nın izniyle Arıburnu ve Anafartalar cephelerindeki son muharebeleri yaşadım. Gelibolu'da İngilizlerin utanç verici yenilgilerinin ve firarlarının şahidi oldum. Firarlarından bir iki gün önce çok sayıda İngiliz savaş uçağı sık sık Türk mevzilerine saldırdı. Kara bataryaları ve birçok büyük savaş gemisinin ve torpidobotların topları yarım adaya trampet atışı açtılar. Türk cephesi gerisindeki tüm sahayı bile dövdüler. Buna rağmen, Türk piyadesi ve topçusu İngilizleri o kadar sıkıştırdı ki 19 Aralık'ı 20 Aralık'a bağlayan puslu gecede yaklaşık 40 kilometrekarelik bir kıyı alanını boşalttılar. Tepelerdeki avcı siperleri arasında 4 ila 10 metre mesafe vardı. İngilizler, Türk siperlerine giremeyeceklerini anlayınca kaçtılar. Aceleyle silahlar, cephane, gıda maddeleri gibi milyonlar değerinde askeri malzemeyi geride bıraktılar. İngilizlerin firarı şüphesiz dünya er meydanında zuhur etmiş en büyük rezalettir. Çünkü düşman kampında gezip gördüğüm kadarıyla İngilizler sanki burada uzun yıllar kalacakmış gibi tesisler ve müstahkem siperler inşa etmişler. İngilizler kıyıda ve özellikle yamaçlarda, Türklere karşı büyük bir askeri şehir kurmuşlar. Kilometrelerce uzanan subay mezarları ne kadar büyük zayiat verdiklerini gösteriyor. İyi inşa edilmiş 3 metre derinliği olan avcı siperlerinde, daha çok renkli askerleri, Avustralyalıları, Yeni Zelandalıları, Kanadalıları kullandılar. Beyazları hep onlardan ayrı tuttular.''
Bittner, haberde siper yaşantısı hakkında ip uçları da verdi:
''İngilizlerin subay barınakları en kullanışlı şekilde döşenmişti. Kaçarken imha ettikleri güç kaynağından elektrik aydınlatması
sağlanıyordu. Oraya buraya iskambil kağıtları, yarı dolu şampanya ve viski şişeleri atılmıştı. Kaçarken kampın bir bölümünü ateşe verdiler. Fakat yangın kendi kendine söndü. Birçok sahra topu kısmen hasarlı olarak bırakılmıştı. Karaya çıkarılmış olan ağır gemi topları ise imha edilmişti. Bunlardan başka Türkler ganimet olarak sayılamayacak kadar çok et konservesi, yüz binlerce şişelenmiş maden suyu ve limon suyu elde etti. Ayrıca İngilizlerin yenilgisinin en büyük yararı Türk birliklerinin serbest kalması oldu.''
Avusturyalı gazeteci Bittner, bir haberinde 5. Ordu Komutanı Müşir Liman von Sanders Paşa'nın birlikleri hakkında, ''Çoğunlukla Anadolulu yaşlı askerlerdi. En tehlikeli ve kritik anda, İngilizler karaya çıktığı zaman, nispeten bir avuç kötü donanımlı bu yaşlı askerler ve jandarmalar karşı koydular. Her iki taraf da modern anlamda kabul edilebilecek tarzda topçuyu sınırlı şekilde muharebeye sokabildi. İngilizlerin dik açılı topları haricinde, Arıburnu ve Anafartalar önünde devriye gezen iki obüs toplu monitörü ve torpidobotu da vardı. Her bir Imblessible ve Prince George sınıfı savaş gemisinde dört 30,5 santimetrelik, on iki 15 santimetrelik, on sekiz 7,6 ve bir adet 9,7 inç'lik toplar vardı. Birkaç gemi topu ve bir adet 10,10 santimetrelik hafif sahra topu karaya çıkarılmıştı. Bu toplarla İngilizler gece ve gündüz trampet atışı yaptılar.'' ifadelerini kullandı.
Siperde yaşam ve cepheden hikayeler
Bittner, 21 Ocak 1916 tarihinde yayımlanan haberinde, topçu bataryalarının faaliyetlerinin yanı sıra siperlerdeki koşullar, insani
ilişkilerle ilgili şu örnekleri sundu:
''Avusturya Macaristan ağır havanları, Arıburnu ve Anafartalar önlerinde mevzilenmiş olan İngilizlere 5 ile 7 kilometre uzaklıkta bulunan bir tepe silsilesi ardına yerleşti. O kadar güzel gizlenmişlerdi ki havadan bile görülmeleri mümkün değildi. Bu nedenle hiçbir uçak onların yerini saptayamadı. Her türlü inşaat malzemesinin bulunmadığı bir ülkede, her şeye rağmen iyi donatılmış olmaları düşündürücü. Subay barınakları yan yana, tepenin yamacı içine kazılmış ve girişi ahşap bir kapıyla kapatılmıştı. Barınakların duvarları ve tabanları topraktı. Elde fazla kalas yoktu. Aynı zamanda muhabere merkezi ve komutan Yüzbaşı Kamillo Barber ile levazım subayı Üsteğmen Josef Klob'un yatak odası olan karargah barınağı yaklaşık 6 metrekare civarındaydı. Hemen yanında 3 defa daha büyük, ocaklı bir yemekhane vardı. Ne var ki bu ocağı yakmak mümkün değildi. Kuru odun yoktu. Ocak yakmak için kullanılan yaş dallar odayı rahatsız edici dumana boğuyordu. Gelen misafir için her gece bazen sahra karyolası, bazen masa veya kuru saman döşek konurdu. Günlük atışlar sona erince, mürettebat tepemiz üzerinde bir araya gelerek istirahat etti. Karavanamız tabii ki o kadar çeşitli değildi, ama yemekler her öğün iyiydi.''
Bittner, İngiliz siperlerinde
İngilizlerin Gelibolu Yarımadası'nı terk edişini haberlerinde detaylı bir biçimde okuyucuyla buluşturan Bittner, Liman von Sanders'in özel izniyle düşman hatlarını gezme olanağı bulup, bunu da kaleme aldı.
Haberinde, küçümseyici ifadelerle tasvir ettiği İngilizlerden bu kez siper istihkamlarından ötürü hayranlık ve saygıyla bahseden muhabir, şu görülerini dile getirdi:
''…Terk edilmiş İngiliz siperlerine gerilmesi pek tavsiye edilmiyordu. Bütün alan mayınlanmıştı ve bazı Türk askerleri mayın nedeniyle
parçalanarak öldü. İki gün sonra İngiliz yerleşkesine geldiğimde uzaktan bir Türk askerinin zararsız görülen bir çitin üzerine oturmaya
kalkıştığını gördüm. Birden havaya uçtu, acıyla bağırarak yere cansız düştü. Müşir von Sanders Paşa İngilizlerin çekilmelerinden kısa bir süre sonra benim hala Avusturya Macaristan topçularıyla beraber olduğumu tesadüfen öğrenmiş ve benim terk edilen İngiliz mevzilerine gitmeme büyük bir nezaketle derhal müsaade etmiştir. Aynı zamanda Arıburnu Grubu Kurmay Başkanı olan bir Alman binbaşısını da bana refakat etmesi için görevlendirmiştir. 9 aydan beri İngilizlerin yaşadıkları siperler, hayret verici bir şekilde çoraktı. Polonya'daki Tunajec nehri boyunca çok pratik ve güzel siperlerde Alman ve Avusturyalıların Ruslara karşı aylarca mevzilendiklerini görmüştüm. Bu siperler, eğer İngiliz siperleri bir köy ise modern bir şehir gibiydiler.
İngiliz siperleri bir istilacı tarafın siperleri gibi değil de sanki kendilerini Türklerin hücumlarından korumak üzere her türlü çaba sarf edilerek inşa edilmiş görünümü veriyordu. Türk siperleri önündeki basit ve zayıf tel örgü engellerinde bazı haki üniformaların, çamaşırların asılı oldukları görülüyordu. Bu üniformalar hayret verici bir şekilde sanki başlarında tropik başlık olan canlı askerler gibiymiş izlenimi veriyorlardı. Tarifi imkansız bir görünüştü. Biraz dikkatli bakınca insan bunların boş üniformalar olmadıklarını, bilakis Türk dikenli telleri üstünde ölüp kalmış İngilizlere ait cesetler olduğunu, aylardan beri oldukları yerde yakıcı güneş altında kaldıklarından mumyalaştıklarını dehşet içinde görüyordu. İngiltere'den Gelibolu'ya sevk edilen İngiliz askeri kendi yuvasına pisleyen kuş gibiydi. Avcı siperleri iğrenç pisti. Karınlarını istisnasız konserveyle doyuruyorlardı. Buna karşılık bütün İngiliz askerleri gazete ve resimli dergi okumaya hayli meraklıydılar. Cephede Afrikalı askerler de var mıydı bilmiyorum ama dünyanın dört belki de beş köşesindeki memleketlerinden devamlı gazete ve dergi geliyordu. Bu gazete ve dergilerde Gelibolu'daki muharebelerle ilgili birçok güzel fotoğraf vardı.''
Doç. Dr. Emre Saral, Bittner'in işini layıkıyla yerine getirdiğinin söylenebileceğini, kendi imzasıyla yayımlanan haberlerde, İngilizlerin kamuoyu nezdinde kötülendiği, düşman kuvvetlerinin ''korkaklığı''nın ön plana çıkarılarak, olumsuz özelliklerine atıf yapıldığının, Avusturya-Macaristan ordusunun göklere çıkarıldığının, müttefik Türklerin övüldüğünün, Enver Paşa'nın kudretinin abartılı ifadelerle nakledildiğinin görüldüğünü, bu noktadan hareketle yazıların Türk yanlısı ve İngiliz karşıtı propaganda amacı taşıdığının ileri sürülebileceğini dile getirdi.
1800'lü yılların ikinci yarısından itibaren kamuoyunu savaşın içerisine çekmek üzere propaganda aygıtının giderek daha da fazla kullanılmaya başladığını anlatan Saral, Birinci Dünya Savaşı ile bu durumun en sistematik hale getirildiğine dikkati çekti.
Saral, Bittner'in haricinde cepheye Alexander ''Sascha'' Kolowrat isimli Avusturyalı bir sinemacının da geldiğini, cephede çektiği filmin 1916 yılında ''İtilaf'ın Gelibolu'daki son günleri'' başlığıyla yayınlandığı bilgisini verdi.
SANAYİ HABER AJANSI