Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı 2025 yılı ikinci çeyrek işgücü girdi endeksleri, emek piyasasında çarpıcı gelişmelere işaret ediyor. Verilere göre istihdam sınırlı da olsa artış kaydederken, ücretlerdeki güçlü yükseliş ve sanayi sektöründeki daralma dikkat çekiyor. Bu tablo, ekonominin hem yapısal sorunlarını hem de kısa vadeli dinamiklerini ortaya koyuyor.
İstihdamdaki Farklı Yönler
Nisan-Haziran döneminde toplam istihdam endeksi geçen yılın aynı dönemine göre %1,9 arttı. Ancak bu artış tüm sektörlerde aynı şekilde hissedilmedi.
Sanayi sektörü %2,2 düşüşle istihdam kaybetti.
İnşaat sektörü %6,7 artışla öne çıktı.
Ticaret-hizmetler %3,2 yükseliş kaydetti.
Çeyreklik veriler de aynı eğilimi doğruluyor: toplam istihdam %0,6 artarken, sanayi geriledi; inşaat ve hizmetler büyümesini sürdürdü.
Bu tablo, Türkiye ekonomisinin üretimden çok hizmet ve inşaat sektörlerine yaslandığını gösteriyor. Uzmanlara göre bu durum, kısa vadede büyümeyi desteklese de sanayideki istihdam kayıpları uzun vadede üretim kapasitesi ve ihracat için ciddi bir tehdit oluşturabilir.
Çalışılan Saatlerde Düşüş: Verimlilik Alarmı
İstihdamda artışa rağmen, çalışılan saat endeksi çok daha karmaşık bir resim sunuyor.
Yıllık bazda sadece %0,6 artış kaydedildi.
Çeyreklik bazda ise %2,7 düşüş görüldü.
Sanayide çalışılan saatler yıllık bazda %3,7 azaldı. İnşaat ve hizmetler yıllık artışlar gösterse de üç aylık dönemde her iki sektörde de düşüş yaşandı.
Bu durum, çalışan sayısının arttığını ancak toplam çalışma süresinin azaldığını ortaya koyuyor. Yani işgücü piyasasında “daha çok kişi, daha az çalışma saati” denklemi oluşmuş durumda. Bu, verimlilik açısından soru işaretleri yaratıyor. Uzmanlara göre bu gelişme hem talep dalgalanmalarına hem de kayıt dışı istihdamdaki değişimlere işaret edebilir.
Ücretlerde Tarihi Yükseliş
İkinci çeyreğin en dikkat çekici verisi, ücretlerdeki sert yükseliş oldu.
Brüt ücret-maaş endeksi yıllık bazda %44,3 arttı.
Sanayide artış %38,3 ile daha sınırlı kalırken, inşaat (%47,7) ve hizmetler (%47,8) rekor artışlar gösterdi.
Çeyrek bazda artış ise %10,8 gibi oldukça yüksek bir seviyeye ulaştı.
Bu artış, hem çalışanlar açısından gelir seviyesini korumaya yönelik olumlu bir gelişme, hem de işverenler açısından maliyet baskısının sert şekilde arttığının işareti.
Buradaki önemli nokta, ücretlerdeki artışın enflasyona paralel hareket ediyor olması. Son yıllarda yüksek seyreden fiyat artışları karşısında ücretler hızla yukarı çekiliyor. Ancak bu artışlar verimlilikle desteklenmediğinde, işletmelerin kârlılığı düşüyor ve fiyatlar tekrar yükselme eğilimine giriyor. Yani ücret-enflasyon sarmalı derinleşme riski taşıyor.
İşverenin Artan Yükü: Maliyetler Tavan Yaptı
Ücretlerdeki sıçrama doğal olarak işveren maliyetlerine de yansıdı.
Saatlik işgücü maliyeti endeksi yıllık bazda %44,3 arttı.
Saatlik kazanç endeksi %43,4 yükseldi.
Kazanç dışı maliyetler ise %48,7 gibi daha da yüksek bir artış gösterdi.
Bu tablo, işverenlerin yalnızca ücret ödemelerinde değil, sosyal güvenlik primleri, yan haklar, sigorta ve diğer maliyet kalemlerinde de ciddi bir yük altında olduğunu ortaya koyuyor.
İşverenler açısından bu artış, yeni istihdam yaratma kararlarını da zorlaştırabilir. Yüksek maliyetler, işletmeleri ya daha az personel çalıştırmaya ya da işgücünü kayıt dışına kaydırmaya yöneltebilir. Bu da işgücü piyasasının kırılganlığını artırabilir.
Ekonomik Yorum: Nereye Gidiyoruz?
İşgücü girdi endeksleri, 2025’in ikinci çeyreğinde Türkiye ekonomisinin bir tür “ikili yapısını” ortaya koyuyor:
İstihdam artıyor ama sanayi zayıflıyor.
Sanayi istihdamındaki düşüş, üretim kapasitesi açısından tehlike sinyali. Hizmetler ve inşaat ekonomiyi kısa vadede ayakta tutsa da sürdürülebilir büyüme için sanayi şart.
Ücretler artıyor ama verimlilik geride kalıyor.
Çalışanlar gelirlerini korusa da üretkenlik artmadıkça bu ücret artışları işletmelerin rekabet gücünü azaltabilir. Bu durum, ihracat pazarlarında Türk ürünlerinin fiyat avantajını zayıflatma riskini beraberinde getiriyor.
Maliyet baskısı enflasyonu yeniden besleyebilir.
Ücretlerdeki ve maliyetlerdeki artışın enflasyona geçişkenliği yüksek. Dolayısıyla işgücü piyasasındaki bu eğilim, fiyat istikrarı politikalarını da doğrudan etkileyebilir.
Sonuç: Dengeli Politikalar Şart
2025’in ikinci çeyreği, Türkiye işgücü piyasasında iki farklı yüzü aynı anda gösterdi:
Çalışanlar için daha yüksek maaşlar ve artan istihdam,
İşverenler için yükselen maliyetler ve üretimde daralma.
Bu çelişkiyi yönetmek, önümüzdeki dönemde ekonomi politikalarının en kritik sınavlarından biri olacak. Sanayiye yönelik desteklerin güçlendirilmesi, verimliliği artıracak yatırımların teşvik edilmesi ve işgücü maliyetlerinin daha dengeli bir yapıya kavuşturulması gerekiyor.
Aksi halde Türkiye, “yüksek ücret – düşük üretkenlik – artan maliyet” üçgenine sıkışabilir.
Kaynak: Sanayi Haber Ajansı