TÜRKİYE’DE SERVET ARTIŞI

Yayınlama: 02.09.2024
18
A+
A-
Sanayi Haber Ajansı İstanbul Temsilcisi Ekonomist / Yazar

Ülkemizde öteden beri süre gelen gelir dağılımdaki adaletsizlik, yanlış para politikalarının uygulanmaya başladığı 21 Eylül 2021 tarihinden bu yana iyice belirginleşti ve yaklaşık üç yıl kadar ısrarla sürdürülen bu yöntem yüzünden milli gelirin dağılımında da orantısız bir gelişme yaşandı ve halen devam ediyor. Dolayısıyla ülkemizde zengin ve fakir uçurumu her geçen gün artmaya devam ediyor.

Bir tarafta asgari ücretle geçinmek için yaşam savaşı veren vatandaşlarımız diğer tarafta enflasyondan hiç etkilenmeyen, alım gücü problemi olmadan her türlü harcamayı rahatça yapabilen, ihtiyaçlarını zamanında karşılayan, hayat pahalılığından etkilenmeyen bir kesim söz konusu. Peki bu kadar fark nasıl ve neden oluştu? Tekrar gelir adaletinin sağlanması için ne yapılmalı? Bu soruların cevaplarını aramaya çalışalım.

Gelir adaletsizliğinin suçunu sadece bu iktidara atmak yanlış bir yaklaşımdır. Yaşı 50 ve üzeri olanların hatırlayacakları gibi 1970 li yıllarda döviz taşımak, döviz harcamak, döviz bulundurmak yasaktı. Ancak Merhum Turgut Özal yerli sanayiye gözdağı vermek, fiyat kontrolünü sağlamak için bir yerde zorunlu olarak ithalatın önünü açmakla birlikte döviz serbestisi, arkasından da serbest piyasa ekonomisine geçildiğini açıklamasıyla birlikte parası olan döviz, faiz, hisse senedi, altın, borsa gibi finansal enstrümanları kullanarak parasından para kazanmaya yani çalışmadan kazanç elde etmeye başladı ve bugün de devam etmektedir. Daha sonraki süreçlerde de görev alan hükümetler de aynı projeye devam etti ve çalışmadan para kazanma ülkemizde iyice yaygınlaştı. Yani çalışan kazanır ilkesi uygulamadan kalktı.

Yukarıda anlatmaya çalıştığım yaklaşımlarda her zaman olduğu gibi olan dar ve sabit gelirlilere oldu. Çünkü paraları olmadığı için çalışarak, alın teri dökerek sağladıkları gelirle geçinmek durumunda kaldılar ve koşullarında herhangi bir iyileşme söz konusu olmadı.

Geldiğimiz noktada ise gelir adaletsizliği belirgin bir şekilde artmış, fakir iyice fakirleşmiş, zengin iyice zenginleşmiştir. Geçmişte uygulanan yanlış para politikasında yaklaşık üç yıl gibi uzunca bir süre ısrar edilmesi, bazı şirketlerin yüklü miktarda vergi borcunun silinmesi, çocuklarımızı hatta torunlarımızı dahi borçlandıran yap işlet devret projeleri, devlette yaşanan savurganlıklar ülkemizin fakirleşmesine, yoksulluğun artmasına neden olan faktörler olarak sayılabilir. Bunun yanında yanlış para politikalarının uygulandığı dönemde döviz artışını kontrol altına almak için merkez bankası rezervlerini arka kapıdan satılarak (128 milyar dolar olayı) rezervlerin tüketilmesi hatta eksi bakiyeye düşmemiz olumsuzlukları iyice arttırdı.

Bu arada astronomik seviyede yükselen enflasyon ve döviz kurları nedeniyle haksız kazanç elde edenler arttı. Her geçen gün artan fiyatlar nedeniyle servetine servet katanlar, fiyat davranışlarının değişmesi gibi nedenlerle zengin sayısı artarken fakir sayısı da çoğaldı. Yani zengin iyice zengin, fakir de iyice fakir duruma geldi.

Bu arada döviz kurlarının yükselmesini önlemek için uygulamaya konulan kur korumalı mevduat sistemi de bir gecede kurların %40 düşmesini sağlarken sistem bir yılda aynı değere geldi dönemde kur korumalı mevduat sistemi zorunlu olarak başlatılan bir sistemdir ama bu sisteme neden ihtiyaç duyulduğu sorusu akla gelmektedir. Bunun cevabı uygulanan yanlış para politikalarıdır. Ağustos 2021 tarihini hepimiz hatırlayabiliriz. Enflasyon oranı %19,60, politika faiz ise %19,05 civarında, dolar kuru ise 7-7,5 TL civarında seyrediyordu ve istikrarlı bir para politikası uygulanmakta idi. Ekonomi, bir bilim dalıdır ve bilimsel temellere uygun yöntemlerle idare edilmek zorundadır ve entegre çalışan bir sistemdir. Birtakım tahminlerle, faraziyelerle ekonomi yönetiminin başarılı olması mümkün değildir.

Konuyu biraz dağıttık ama servet dağılımına dönersek kur korumalı mevduat hazineye 850 milyar TL civarında yük getirdi ve merkez bankasının 818 milyar TL zarar etmesine neden oldu. Ayrıca döviz hareketlerinden, kur korumalı mevduattan kolay para kazanalar yani para sahipleri servetlerine servet kattılar. Tabii ki oluşan 850 milyar hazine yükü vatandaşların ödediği vergilerden karşılandı. Yap işlet devret projelerine ise döviz kurları yükseldikçe borcumuz da katlanmaktadır.

Peki çözüm nedir? Öncelikle başta en düşük maaş alan emekliler olmak üzere dar ve sabit gelirlilerin elde ettikleri gelir en azından açlık sınırının altında kalmamalıdır. İkinci olarak ekonominin en büyük problemi olan kayıt dışılıkla sürekli olarak mücadele edilmelidir ki zaten günümüzde bu uygulama yapılmaktadır.

İsviçre bankası UBS bankası tarafından geçtiğimiz günlerde yayınlanan rapor aşağıdaki gibidir.

İsviçre bankası UBS’nin “2024 Küresel Servet Raporu’na göre Türkiye, kişisel servet artışında TL cinsinden görülen yüzde 157,78’lik büyümenin yanı sıra ABD doları cinsinden yüzde 63,2’lik büyüme oranlarıyla birinci sırada yer aldı.

Zürih merkezli İsviçre bankası UBS tarafından yayımlanan 2024 Küresel Servet Raporu’nda, Türkiye, TL cinsinden kişisel servet artışında yüzde 157’den fazla büyüme kaydederek ilk sırada yer aldı.

2022 ile 2023 yılları arasında ortalama servet oranının yerel para birimi bazında incelendiği raporda, Türkiye’yi, yüzde 20’ye yakın artış oranıyla Katar ve Rusya izledi.

Türkiye’nin ABD doları cinsinden kişisel servet artışında ise yüzde 63,2’lik bir büyüme kaydedildi.

Raporda “servet” kavramı, hane halklarının sahip olduğu finansal varlıklar artı reel varlıkların değerinden borçlarının çıkarılmasıyla elde edilen değer olarak tanımlanıyor.

Milyoner sayısında yüzde 43 artış

Önümüzdeki beş yıl içinde Türkiye’deki ABD doları cinsinden milyoner sayısının yüzde 43 oranında artması bekleniyor. 2023 yılı itibarıyla ABD doları cinsinden milyoner sayısı 60 bin 787 olan Türkiye’nin, 2028 yılına kadar bu sayının 87 bin 77 olacağı tahmin ediliyor.

Bu artış oranıyla Türkiye, dünya genelinde en yüksek büyüme oranlarına sahip ülkeler arasında yer alıyor.

Raporda, 2023 ile 2028 yılları arasında incelenen 56 gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomiden 52’sinde küresel servet dağılımında yüzde 30’dan fazla artış ön görülüyor.

USB, bu artışa teknoloji devi Tayvan’ın öncülük edeceği ön görülüyor. Ülkede milyonerlerin sayısının, mikroçip endüstrisindeki patlama ve varlıklı yabancıların göçü sayesinde yüzde 47 artacağı tahmin ediliyor.

Bu büyümeyi Kazakistan yüzde 37, Endonezya yüzde 32 ve Japonya yüzde 28 oranlarıyla takip ediyor. Dünyada en fazla milyonerin bulunduğu iki merkez olan ABD ve Çin’de ise milyoner sayısının sırasıyla yüzde 16 ve yüzde 8 artması bekleniyor.

Ancak, İngiltere bu konuda dikkat çekici bir istisna olarak öne çıkıyor ve ülkede milyoner sayısının yüzde17 düşmesi öngörülüyor.

Raporda ayrıca, servet eşitsizliğinin gelişimi üzerine karışık bir tablo sunuluyor. UBS, 2000 ile 2030 yılları arasında servet hareketliliğinin genel olarak iyileşeceğini belirtti.

Önümüzdeki 20 ila 25 yıl içinde devredilmesi beklenen yaklaşık 83 trilyon doların yaklaşık 9 trilyon doları, “kuşak içi” veya yatay olarak eşlere aktarılacak. Bu büyük servet transferinin büyük bir kısmının kadınlara geçmesi bekleniyor.

Kaynak: SANAYİ HABER AJANSI

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.