Sevgili okuyucular, ekonomik dengeler bir kez daha değişiyor ve bu kez sahne, sermayesi güçlü olanlar ile zayıf olanlar arasındaki mücadelenin olduğu bir arena haline geldi. Kimin kazanıp kimin kaybedeceği, sermaye artırımları ve enflasyon muhasebesiyle şekillenen bu yeni ekonomik düzenle doğrudan bağlantılı hale gelmiş durumda.
Ancak bu ekonomik mücadelede daha derin bir problem yatıyor: Türkiye’deki vergi kanunlarının karmaşıklığı. Kanunları hazırlayanlar dahi, sık sık değişen vergi kanunları, tebliğler, yönetmelikler ve genelgelerle o kadar çok dal ve ayrıntı oluşturmuş durumda ki, bu düzenlemelerin bir araya getirilmesiyle sorunlara anlam vermek imkânsız hale geliyor. Enflasyon muhasebesi gibi kritik konularda bile netlik sağlanamaması, mevcut kanunların ve düzenlemelerin geniş ve flu alanlar içermesi, bu alanda çalışan profesyoneller için büyük bir zorluk teşkil ediyor.
Sermayedarlar, devasa artışlarla sermayelerini büyütme yarışına girerken, orta ölçekli işletmelerin bu artışların gerçeği yansıtıp yansıtmadığını sorgulaması kaçınılmaz hale geldi. Günümüzdeki sermaye artırımları, ne yazık ki, fiktif ve gerçeklikle örtüşmeyen bir yapıya bürünmüş durumda. Kuruluş sermayeleri ne kadar anlamsız ve gerçek dışıysa, bugün yapılan sermaye artırımları da gerçeği o kadar yansıtıyor. Artırılan sermaye oranında enflasyon muhasebesi aracılığıyla vergiden düşülmesi ise bu fiktif oyunun bir parçası haline gelmiş durumda.
Bu bağlamda, birkaç gün önce yayınlanan bir tebliğ, küçük ve orta boy işletmeleri zor durumda bıraktı. 2023 yılı sonu itibarıyla 50 milyon lira ve üzeri brüt satış geliri olan şirketler için Geçici Vergi Dönemlerinde enflasyon muhasebesi uygulamasının devam edeceği açıklandı. Ancak, 50 milyon altı cirosu olan firmalar için bu uygulama kaldırıldı. Bu hamle, büyük sermayedarlar için altın tepside sunulmuş bir fırsat anlamına gelirken, küçük işletmeler içinse büyük bir çıkmaza işaret ediyor. Sermaye artırımı yaparak enflasyon karını önleme ve vergi avantajı sağlama imkânı büyüklerin elinde güçlenirken, sermayesi zayıf olanlar ve danışman desteğinden yoksun şirketler bu karmaşık oyunun kurbanı olma riskiyle karşı karşıya.
Vergi kanunlarının bu denli karmaşık olması, sermaye artırımı ve enflasyon muhasebesi gibi konularda da derinleşen bir adaletsizlik yaratıyor. Kanunları hazırlayanların bile net bir çizgi çekemediği, flu alanlarla dolu bir sistemin, hem büyük şirketler hem de küçük işletmeler için sürdürülemez hale geldiği ortada. Bu noktada, sade ve anlaşılır yeni kanunların yazılmasına acilen ihtiyaç olduğu aşikar.
Sonuç:
Fiktif sermayelerin yaratıldığı bu ekonomik ortamda, gerçekçi olmak her geçen gün zorlaşıyor. Sermaye sahipleri ile idare arasında süregelen bu mücadelede kimin galip geleceği büyük bir soru işareti olarak kalmaya devam ediyor. Sermaye artırımlarının fiktif olduğu bu dönemde, sermayesi zayıf olanların kayıpları kaçınılmaz görünüyor. Enflasyon muhasebesi bir yandan büyük şirketlere avantaj sağlarken, diğer yandan zayıf kalanları ezip geçiyor.
Devletin burada nerede duracağı, büyük sermayedarların lehine mi hareket edeceği yoksa zayıfları mı koruyacağı sorusu hâlâ belirsiz. Ancak, bu karmaşık ve adaletsiz yapı sürdürülebilir değil. Bu nedenle, sadeleştirilmiş ve net yeni kanunların yazılması, adil bir ekonomik düzenin yeniden tesisi için kaçınılmaz görünüyor. Ekonomik düzenin bu kritik noktasında, kazananın kim olacağını hep birlikte izleyip göreceğiz.
Kaynak: SANAYİ HABER AJANSI