Türkiye ve Sınırda Karbon Düzenlemesi: İhracatta Rekabetin Geleceği

Yayınlama: 27.11.2024
6
A+
A-
Sanayi Haber Ajansı Genel Yayın Yönetmeni

Küresel ısınmanın etkilerini her geçen gün daha fazla hissettiğimiz dünyada, ülkeler çevreye zarar veren karbon emisyonlarını azaltmak için radikal adımlar atmaya başladı. Özellikle Avrupa Birliği (AB), bu konuda liderlik ederek Yeşil Mutabakat adı verilen bir dönüşüm planı hazırladı. Yeşil Mutabakat’ın önemli bir ayağı olan Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM), karbon salınımı yüksek olan ürünlere ithalat sırasında ek vergiler getirmeyi hedefliyor. Bu sistemin 2025 yılında tam olarak uygulanmaya başlamasıyla Türkiye gibi AB ile yoğun ticaret yapan ülkeler ciddi bir dönüşüm baskısıyla karşı karşıya kalacak.

Türkiye, bu dönüşümün neresinde? Ekonomisini, ihracatını ve sanayi politikalarını bu yeni döneme uyumlu hale getirmek için ne kadar hazır? Gelin, detaylarıyla inceleyelim.

Sınırda Karbon Düzenlemesi (CBAM) Nedir?

AB’nin iklim değişikliğiyle mücadele için oluşturduğu CBAM, karbon salınımı yoğun sektörlerden gelen ürünlere karbon maliyeti ekleyerek bu ürünlerin çevre üzerindeki etkilerini fiyatlandırmayı amaçlıyor. İlk aşamada demir-çelik, alüminyum, çimento, gübre ve elektrik gibi sektörlerden ithal edilen ürünleri kapsayacak olan bu mekanizma, ilerleyen yıllarda farklı sektörleri de içine alacak.

Amaç, AB ülkelerindeki düşük karbonlu üretim çabalarını korumak ve diğer ülkeleri de karbon salınımını azaltmaya teşvik etmek. Ancak bu, aynı zamanda karbon salınımını azaltacak yatırımları yapamayan ülkelerin rekabet gücünün zayıflaması anlamına geliyor. Türkiye’nin ekonomik büyümesi ve ihracat performansı, bu düzenlemeden doğrudan etkilenebilir.

Türkiye’nin AB ile Ticaretindeki Kritik Bağlantı

Türkiye, ihracatının yaklaşık %41’ini AB ülkelerine gerçekleştiriyor. Özellikle demir-çelik, çimento ve alüminyum gibi sektörlerdeki ihracat, Türkiye ekonomisinin önemli bir dayanağını oluşturuyor. Ancak bu sektörler aynı zamanda karbon salınımı açısından en yüksek değerlere sahip. CBAM uygulamaları hayata geçtiğinde, bu ürünlere ek maliyetler yansıtılacak ve Türk ürünleri AB pazarında dezavantajlı bir konuma düşebilecek.

Eğer Türkiye, karbon ayak izini azaltma yönünde hızlı adımlar atmazsa, CBAM nedeniyle ihracatta ciddi kayıplar yaşanabilir.

Türkiye’de Karbon Ayak İzi Yönetimindeki Eksiklikler

Türkiye, CBAM kapsamında karbon salınımını ölçme, raporlama ve sertifikalandırma süreçlerinde ciddi eksikliklerle karşı karşıya. Bu durum, hem teknik altyapının hem de farkındalık düzeyinin yeterince gelişmemiş olmasından kaynaklanıyor:

  1. Yetersiz Sertifikalandırma Altyapısı:
    Karbon ayak izini ölçme ve belgeleme süreci, AB standartlarına uygun akreditasyon gerektiriyor. Ancak Türkiye’de bu belgeleri verebilecek yeterli sayıda akredite kuruluş bulunmuyor. Sertifika almak isteyen firmalar, genellikle yurt dışındaki kurumlarla çalışmak zorunda kalıyor, bu da maliyetleri artırıyor ve süreci yavaşlatıyor.
  2. Bilgi ve Farkındalık Eksikliği:
    Pek çok işletme, karbon ayak izini nasıl ölçeceği ya da azaltacağı konusunda bilgi sahibi değil. Küçük ve orta ölçekli işletmeler (KOBİ’ler) için bu süreçler daha da karmaşık hale geliyor. Bu da, karbon düzenlemelerine uyum sağlama hızını düşürüyor.
  3. Yatırımlarda Mali ve Teknik Destek Eksikliği:
    Karbon salınımını azaltmaya yönelik teknolojilere geçiş, yüksek maliyetler gerektiriyor. Türkiye’de birçok işletme bu maliyeti karşılamakta zorlanıyor. Aynı zamanda, bu teknolojilerin nasıl kullanılacağına dair teknik rehberlik eksikliği de uyum sürecini zorlaştırıyor.

Ek Vergiler ve Türkiye’nin Rekabet Gücü

Sınırda karbon düzenlemesi, Türk firmalarının AB pazarındaki rekabet gücünü ciddi şekilde etkileyebilir. Örneğin, karbon salınımı yüksek olan bir çelik üreticisi, ürününü AB’ye ihraç ederken %20’ye varan ek vergilerle karşılaşabilir. Bu durum, AB içindeki düşük karbonlu üreticilerle yarışmayı daha da zorlaştırır.

Bu süreç sadece ihracatı değil, Türkiye’nin genel ekonomik dinamiklerini de etkileyecektir:

  • İhracatta Daralma: Ek maliyetler nedeniyle AB pazarındaki talep azalabilir. Bu durum, Türkiye’nin ihracat gelirlerinde düşüşe yol açabilir.
  • Sanayi Üretiminde Baskı: Firmalar, karbon salınımını azaltmaya yönelik yatırımlar yapmazsa, üretim kapasitelerinde daralmalar yaşanabilir.
  • Yatırım Çekme Sorunu: Uluslararası sermaye, düşük karbonlu ekonomilere yönelmeyi tercih ediyor. Türkiye’nin bu dönüşüm sürecinde geride kalması, yatırım çekme kapasitesini olumsuz etkileyebilir.

Türkiye’nin Alması Gereken Adımlar

Türkiye’nin bu süreçte rekabetçiliğini koruyabilmesi için hızlı ve kapsamlı bir eylem planına ihtiyacı var:

  1. Karbon Yönetimi İçin Yasal Çerçevenin Oluşturulması:
    Karbon salınımını ölçme, raporlama ve azaltma süreçlerini düzenleyen ulusal standartlar oluşturulmalı. Ayrıca, bu standartların uygulanmasını denetleyecek bağımsız kurumlar devreye alınmalı.
  2. İşletmelere Yönelik Eğitim ve Bilinçlendirme Kampanyaları:
    İş dünyasının karbon ayak izi yönetimi konusunda bilgi düzeyini artırmak için eğitim programları düzenlenmeli. Özellikle KOBİ’lere yönelik rehberlik çalışmaları hayata geçirilmeli.
  3. Finansman Desteği:
    Karbon salınımını azaltmaya yönelik teknolojilere geçişi teşvik etmek için işletmelere finansal destek sağlanmalı. Uygun kredi mekanizmaları ve hibe programları geliştirilerek firmaların bu dönüşümü gerçekleştirebilmesi kolaylaştırılmalı.
  4. Yeşil Dönüşüm Planı:
    Türkiye, Yeşil Mutabakat ile uyumlu bir sanayi dönüşüm planı hazırlamalı. Karbon yoğun sektörlerden düşük karbonlu teknolojilere geçişi hızlandıracak projelere öncelik verilmeli.

Sonuç: Risk mi, Fırsat mı?

2025 yılı itibarıyla tam anlamıyla uygulanmaya başlayacak olan Sınırda Karbon Düzenlemesi, Türkiye için hem bir tehdit hem de bir fırsat. Eğer Türkiye, karbon salınımını azaltacak adımları zamanında atamazsa, ihracat pazarında büyük kayıplar yaşayabilir. Ancak bu süreç, doğru planlama ve stratejik yatırımlarla Türkiye’yi daha sürdürülebilir bir ekonomik yapıya kavuşturabilir.

Karbon ayak izini azaltmayı başaran bir Türkiye, sadece AB pazarındaki rekabet gücünü korumakla kalmayacak, aynı zamanda düşük karbonlu üretimde liderlik eden ülkeler arasında yer alabilir. Gelecek, çevre dostu ekonomilerin olacak. Türkiye’nin de bu geleceğin bir parçası olması için harekete geçme zamanı çoktan geldi.

 

Kaynak: SANAYİ HABER AJANSI

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.