Küresel ısınmanın etkilerini her geçen gün daha fazla hissettiğimiz dünyada, ülkeler çevreye zarar veren karbon emisyonlarını azaltmak için radikal adımlar atmaya başladı. Özellikle Avrupa Birliği (AB), bu konuda liderlik ederek Yeşil Mutabakat adı verilen bir dönüşüm planı hazırladı. Yeşil Mutabakat’ın önemli bir ayağı olan Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM), karbon salınımı yüksek olan ürünlere ithalat sırasında ek vergiler getirmeyi hedefliyor. Bu sistemin 2025 yılında tam olarak uygulanmaya başlamasıyla Türkiye gibi AB ile yoğun ticaret yapan ülkeler ciddi bir dönüşüm baskısıyla karşı karşıya kalacak.
Türkiye, bu dönüşümün neresinde? Ekonomisini, ihracatını ve sanayi politikalarını bu yeni döneme uyumlu hale getirmek için ne kadar hazır? Gelin, detaylarıyla inceleyelim.
Sınırda Karbon Düzenlemesi (CBAM) Nedir?
AB’nin iklim değişikliğiyle mücadele için oluşturduğu CBAM, karbon salınımı yoğun sektörlerden gelen ürünlere karbon maliyeti ekleyerek bu ürünlerin çevre üzerindeki etkilerini fiyatlandırmayı amaçlıyor. İlk aşamada demir-çelik, alüminyum, çimento, gübre ve elektrik gibi sektörlerden ithal edilen ürünleri kapsayacak olan bu mekanizma, ilerleyen yıllarda farklı sektörleri de içine alacak.
Amaç, AB ülkelerindeki düşük karbonlu üretim çabalarını korumak ve diğer ülkeleri de karbon salınımını azaltmaya teşvik etmek. Ancak bu, aynı zamanda karbon salınımını azaltacak yatırımları yapamayan ülkelerin rekabet gücünün zayıflaması anlamına geliyor. Türkiye’nin ekonomik büyümesi ve ihracat performansı, bu düzenlemeden doğrudan etkilenebilir.
Türkiye’nin AB ile Ticaretindeki Kritik Bağlantı
Türkiye, ihracatının yaklaşık %41’ini AB ülkelerine gerçekleştiriyor. Özellikle demir-çelik, çimento ve alüminyum gibi sektörlerdeki ihracat, Türkiye ekonomisinin önemli bir dayanağını oluşturuyor. Ancak bu sektörler aynı zamanda karbon salınımı açısından en yüksek değerlere sahip. CBAM uygulamaları hayata geçtiğinde, bu ürünlere ek maliyetler yansıtılacak ve Türk ürünleri AB pazarında dezavantajlı bir konuma düşebilecek.
Eğer Türkiye, karbon ayak izini azaltma yönünde hızlı adımlar atmazsa, CBAM nedeniyle ihracatta ciddi kayıplar yaşanabilir.
Türkiye’de Karbon Ayak İzi Yönetimindeki Eksiklikler
Türkiye, CBAM kapsamında karbon salınımını ölçme, raporlama ve sertifikalandırma süreçlerinde ciddi eksikliklerle karşı karşıya. Bu durum, hem teknik altyapının hem de farkındalık düzeyinin yeterince gelişmemiş olmasından kaynaklanıyor:
Ek Vergiler ve Türkiye’nin Rekabet Gücü
Sınırda karbon düzenlemesi, Türk firmalarının AB pazarındaki rekabet gücünü ciddi şekilde etkileyebilir. Örneğin, karbon salınımı yüksek olan bir çelik üreticisi, ürününü AB’ye ihraç ederken %20’ye varan ek vergilerle karşılaşabilir. Bu durum, AB içindeki düşük karbonlu üreticilerle yarışmayı daha da zorlaştırır.
Bu süreç sadece ihracatı değil, Türkiye’nin genel ekonomik dinamiklerini de etkileyecektir:
Türkiye’nin Alması Gereken Adımlar
Türkiye’nin bu süreçte rekabetçiliğini koruyabilmesi için hızlı ve kapsamlı bir eylem planına ihtiyacı var:
Sonuç: Risk mi, Fırsat mı?
2025 yılı itibarıyla tam anlamıyla uygulanmaya başlayacak olan Sınırda Karbon Düzenlemesi, Türkiye için hem bir tehdit hem de bir fırsat. Eğer Türkiye, karbon salınımını azaltacak adımları zamanında atamazsa, ihracat pazarında büyük kayıplar yaşayabilir. Ancak bu süreç, doğru planlama ve stratejik yatırımlarla Türkiye’yi daha sürdürülebilir bir ekonomik yapıya kavuşturabilir.
Karbon ayak izini azaltmayı başaran bir Türkiye, sadece AB pazarındaki rekabet gücünü korumakla kalmayacak, aynı zamanda düşük karbonlu üretimde liderlik eden ülkeler arasında yer alabilir. Gelecek, çevre dostu ekonomilerin olacak. Türkiye’nin de bu geleceğin bir parçası olması için harekete geçme zamanı çoktan geldi.
Kaynak: SANAYİ HABER AJANSI