2025 yılı itibarıyla küresel ekonomik dengeler yeniden şekilleniyor. Özellikle Çin ekonomisindeki büyümenin yavaşlaması, uzun süreli emlak krizinin neden olduğu iç talep zayıflığı ve devlet destekli sanayi politikalarının neden olduğu yapısal dengesizlikler, Çin’de faaliyet gösteren Avrupa merkezli şirketlerin stratejilerini yeniden gözden geçirmelerine yol açıyor. Son yayınlanan “Çin’deki Avrupa Birliği Ticaret Odası İş Dünyası Güven Anketi 2025” verilerine göre, Avrupa şirketlerinin Çin’e yönelik yatırım planları son yılların en düşük seviyelerine gerilemiş durumda. Bunun temel nedeni ise sadece Çin ekonomisinde yaşanan yavaşlama değil; aynı zamanda yapısal sorunların giderek derinleşmesi, şeffaflık eksikliği, yerli üretici lehine bozulmuş rekabet ortamı ve ihracat kaynaklı dış ticaret gerilimleri.
ÇİN EKONOMİSİNDE YAVAŞLAMA, AVRUPALI ŞİRKETLERDE TEDİRGİNLİK
Çin ekonomisinin bir süredir beklentilerin altında performans göstermesi, yatırımcıların güvenini sarsıyor. Gayrimenkul sektöründeki çöküş, yalnızca sektörel bir sorun değil; milyonlarca hane halkının servetini etkileyen ve dolayısıyla tüketim harcamalarını doğrudan baskılayan bir gelişme olarak öne çıkıyor. Çin’deki toplam hane halkı servetinin yaklaşık üçte biri gayrimenkule bağlıyken, emlak fiyatlarındaki düşüş tüketici güvenini ve talebi ciddi şekilde zayıflatmış durumda. Tüketimin düştüğü bir ortamda, özellikle tüketiciye yönelik üretim yapan Avrupa merkezli firmalar satış hacimlerini korumakta zorlanıyor.
Avrupa Birliği Ticaret Odası’nın anketine katılan yaklaşık 500 şirketin önemli bir bölümü, Çin pazarındaki rekabetin adil olmadığını, fiyat baskısının çok yüksek olduğunu ve kârlılıklarının ciddi şekilde gerilediğini belirtti. Çin’de faaliyet gösteren Avrupalı şirketler için yatırım ortamı artık çok daha belirsiz ve karmaşık bir hale gelmiş durumda.
DEVLET DESTEKLİ SANAYİ POLİTİKALARININ YAN ETKİSİ: KAPASİTE FAZLASI VE FİYAT SAVAŞLARI
Çin’in stratejik sektörleri –özellikle elektrikli araçlar, yenilenebilir enerji ekipmanları ve batarya teknolojileri– uzun yıllardır devlet sübvansiyonlarıyla destekleniyor. Bu destekler sayesinde Çinli şirketler küresel pazarlarda hızla rekabet avantajı sağlarken, aynı zamanda iç piyasada ciddi bir kapasite fazlası oluşmasına da neden oldular.
Örneğin, elektrikli araç (EV) sektöründe üretim kapasitesi, iç talebin çok üzerine çıktı. Bu durum, fiyat kırma rekabetini beraberinde getirdi. Çinli firmalar, ürünlerini satabilmek için agresif fiyatlandırma stratejileri uygularken, kâr marjlarını da düşürmek zorunda kaldılar. Ancak bu fiyat savaşları sadece Çin ile sınırlı kalmadı. Düşük fiyatlarla Avrupa’ya ihraç edilen Çin malları, Avrupa’daki yerli üreticilerin rekabet gücünü zayıflatıyor ve istihdam üzerinde baskı yaratıyor.
AVRUPA’NIN TEPKİSİ: KORUMACILIK VE TİCARET GERİLİMİ
Avrupa Komisyonu, Çin’den ithal edilen elektrikli araçların devlet destekleri sayesinde haksız rekabet yarattığı gerekçesiyle 2024 sonunda bu araçlara ek gümrük vergileri uygulamaya başladı. Bu karar, AB’nin sadece sanayi politikası değil, aynı zamanda stratejik özerklik yaklaşımının da bir parçası. Avrupa, Çin’in ihracat odaklı büyüme stratejisinin kendi üretim kapasitesini ve istihdamını tehdit ettiğine inanıyor.
Bu korumacı yaklaşım, Avrupa ile Çin arasındaki ticaret ilişkilerini gererken, Avrupalı şirketlerin Çin’deki yatırım motivasyonlarını daha da zayıflatıyor. Anket sonuçlarına göre, Çin’de yatırım planlarını erteleyen veya iptal eden Avrupa şirketlerinin oranı önceki yıllara göre ciddi oranda arttı. Yatırımların azalması, sadece üretim faaliyetlerini değil, aynı zamanda Ar-Ge, tedarik zinciri yatırımları ve ortak girişimleri de kapsıyor.
ESKELUND: “KÂRLAR DÜŞÜYOR, GÜVEN DİBE VURMADI AMA YAKIN”
Çin’deki Avrupa Birliği Ticaret Odası Başkanı Jens Eskelund, mevcut durumu değerlendirdiği açıklamasında, “İkili ticaret ve yatırım ilişkisinin faydalarının adil şekilde paylaşılmadığına dair yaygın bir algı var” diyerek, Avrupa iş dünyasındaki memnuniyetsizliğe dikkat çekti. Eskelund ayrıca, Çin’in yalnızca arzı artırmaya değil, aynı zamanda iç talebi güçlendirmeye de odaklanması gerektiğini vurguladı.
Özellikle şu ifadeleri dikkat çekiciydi: “Marjların azaldığı, fiyatların düştüğü, güvenin aşındığı bir ortamda şirketler sürdürülebilir büyüme için net bir vizyon arıyor. Ancak şu an bunu Çin pazarında bulmak çok zor.” Eskelund’a göre, Çin hükümeti daha fazla teşvik yerine, piyasada rekabetin sağlıklı işlemesini sağlayacak kurumsal reformlara öncelik vermeli.
SONUÇ VE GELECEK PERSPEKTİFİ: YENİ BİR DENGELENME DÖNEMİ
Çin ekonomisinin geçirdiği bu dönüşüm ve Avrupa şirketlerinin yatırım iştahındaki azalma, küresel ekonomi açısından da önemli sonuçlar doğuracak gibi görünüyor. Özellikle “Çin artı bir” stratejisi çerçevesinde Avrupa şirketlerinin Çin dışındaki ülkelerde alternatif üretim ve tedarik merkezleri kurma eğilimleri hız kazanıyor. Vietnam, Hindistan, Endonezya ve Doğu Avrupa ülkeleri, bu süreçte öne çıkan bölgeler arasında yer alıyor.
Öte yandan Çin’in de dışa bağımlılığı azaltmak ve iç tüketimi artırmak amacıyla yeni politikalar geliştirmesi bekleniyor. Ancak bu dönüşüm zaman alacak ve büyük ihtimalle mevcut yapısal sorunlar çözülmeden yatırım ortamında istikrar sağlanamayacak.
Avrupa ve Çin arasındaki ticari ilişkiler, önümüzdeki dönemde daha dengeli, daha şeffaf ve daha sürdürülebilir bir yapıya kavuşmadığı sürece, güven eksikliği ve yatırım düşüşü gibi sorunlar devam edecek. Çin için bu, ekonomik büyüme hedeflerinin sekteye uğraması anlamına gelirken, Avrupa için ise stratejik bağımlılık risklerinin yönetilmesi açısından kritik bir döneme işaret ediyor.
Kaynak: Sanayi Haber Ajansı