GİRİŞ: 2025’İN SONUNA DOĞRU PARA POLİTİKASININ ROTA ARAYIŞI
2025 yılı, Türkiye ekonomisi açısından para politikasında yön arayışının, sıkı para politikası uygulamalarının etkilerinin gözlemlendiği ve aynı zamanda faiz-enflasyon dengesi açısından kritik eşiğin belirleneceği bir yıl olmuştur. Özellikle 2024’ün ortalarında %50’ye çıkarılan politika faizi, yıl boyunca sabit tutulmuş ve bu yüksek faiz düzeyiyle birlikte enflasyonla mücadelede kararlılık mesajı verilmiştir.
Ancak yılın son çeyreğine girilirken, politika faizinin 2025 sonu itibarıyla hangi seviyede olacağı sorusu yeniden gündemdedir. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), yıl sonunda enflasyonu %36-38 aralığına düşürmeyi hedeflemektedir. Bu hedefe ne kadar yaklaşıldığı, beklentilerdeki iyileşme düzeyi ve uluslararası ekonomik görünüm, politika faizinin yıl sonu seviyesini doğrudan etkileyecektir.
Bu yazıda, 2025 sonuna doğru politika faizinin nasıl şekillenebileceğini, TCMB’nin stratejilerini, piyasaların beklentilerini ve faiz kararlarının makroekonomik etkilerini geniş yorumlarla ele alacağız.
2025 yılı boyunca enflasyonun aylık bazda ivme kaybettiği görülmüş, Haziran ayında TÜFE yıllık %35 seviyesine gerilemiştir. TCMB’nin nihai hedefi ise yılı %36 civarında tamamlamak. Bu hedef, yalnızca baz etkisiyle değil, talep yönetimiyle, kur istikrarıyla ve beklenti yönetimiyle başarılabilir.
Enflasyonda kalıcı bir düşüş sağlanması durumunda, faiz indirimleri için sınırlı bir alan doğacaktır. Ancak enflasyonun yıl sonunda dahi %40 üzerinde seyretmesi, politika faizinin 2025 sonuna kadar %50 seviyesinde korunmasına neden olabilir.
2025 boyunca TL’nin döviz karşısındaki seyrine müdahale edilmeden sürdürülen kur politikasına rağmen, döviz rezervlerindeki artış sınırlı kalmış, cari açık kontrol altına alınmaya çalışılmıştır. Yıl sonuna doğru politika faizinde olası bir gevşeme, TL’nin yeniden baskı altına girmesine neden olabilir. Bu nedenle TCMB’nin faiz kararlarını alırken kur istikrarını göz ardı etmesi beklenmemektedir.
Özellikle dış borç ödemelerinin yoğunlaşacağı Kasım-Aralık döneminde kurdaki olası oynaklıklar, faiz indirimini erteleyebilir veya oldukça sınırlı tutulmasına neden olabilir.
ABD Merkez Bankası’nın 2025 yıl sonuna kadar faiz indirimi döngüsüne başlaması beklenmektedir. Gelişmekte olan ülkeler, FED’in adımlarına göre daha rahat faiz indirimi kararı alabilir. Türkiye’nin bu trende ne ölçüde uyum göstereceği, hem dış sermaye akışları hem de içerideki kırılganlık düzeyine bağlıdır. Küresel faizlerin düşme eğilimi, Türkiye’nin elini rahatlatabilir; ancak iç dinamiklerin önceliği korunacaktır.
III. TCMB’NİN 2025 SONU FAİZ STRATEJİSİNE YÖNELİK OLASI SENARYOLAR
Enflasyonun hedefe yaklaşamaması, beklentilerin bozulması veya kurda istikrarsızlık sinyalleri alınması durumunda TCMB yıl sonunu %50 faizle kapatabilir. Bu senaryo, sıkı para politikasının yıl boyunca sürdürüldüğü ve 2026’ya enflasyonla mücadele niyetiyle girildiği bir tabloyu işaret eder.
Bu strateji, kur ve fiyat istikrarını önceleyerek büyümeden feragat edilmesini gerektirir. Ancak yabancı yatırımcı güveni açısından orta vadede pozitif etkiler doğurabilir.
Enflasyonun yıl sonunda %36-38 aralığında gerçekleşmesi ve döviz piyasasında istikrar sağlanması durumunda TCMB, 2025’in son Para Politikası Kurulu toplantısında 250-500 baz puanlık sınırlı bir faiz indirimi yapabilir. Bu tür “ölçülü bir gevşeme”, 2026 yılına daha dengeli bir para politikası ile girilmesini sağlar.
Bu senaryoda verilen mesaj, enflasyonla mücadele iradesinin sürdüğü ancak aynı zamanda büyüme ve istihdam tarafında da denge gözetildiğidir. Piyasalar, bu tür bir indirimi büyük ölçüde “rasyonel normalleşme” olarak değerlendirir.
TCMB’nin 2025 sonuna doğru %40 veya altına inecek güçlü bir faiz indirimi gerçekleştirmesi, yalnızca enflasyonun %30’ların altına gerilemesi ve dış koşulların müthiş derecede pozitif olması hâlinde mümkün olabilir. Ancak bu senaryo, hem içeride hem dışarıda güçlü bir güven ortamı gerektirir.
Aksi durumda bu tür sert bir adım, geçmiş yıllarda olduğu gibi döviz kurlarında sıçramaya ve yeniden enflasyonist sarmala girilmesine neden olabilir. Bu nedenle, %40 altı faiz indirimi olasılığı oldukça düşüktür.
2025 yılı boyunca sıkı para politikası nedeniyle ekonomik büyüme %2,5 seviyelerinde kalmıştır. Yıl sonuna doğru faiz indirimi yapılması, 2026 yılında iç talebin kısmen canlanmasına ve büyüme oranının %3,5-4 bandına çıkmasına katkı sağlayabilir. Ancak faiz indirimi yapılmasa bile, yatırım ortamı açısından öngörülebilirlik ve fiyat istikrarı en az faiz düzeyi kadar önemlidir.
Kredi faizlerinin yüksek seyretmesi, reel sektörde özellikle KOBİ’ler üzerinde baskı yaratmaktadır. Faizlerin sınırlı da olsa indirilmesi, yatırım ve üretim iştahında bir canlanma sağlayabilir. Ancak bu iyileşmenin kalıcı olabilmesi için krediye erişimin yalnızca faiz yoluyla değil, finansman kanalları ve teminat sistemleriyle de desteklenmesi gereklidir.
Politika faizi, yalnızca ekonomik aktörlerin değil, hanehalkının da kararlarını etkiler. Özellikle tasarruf eğilimi ve kredi kullanımı üzerinde belirleyici rol oynar. TCMB’nin yıl sonunda faiz indirmesi, tüketici güvenini destekleyebilir; ancak enflasyon beklentileriyle çelişmemesi büyük önem taşır. Zira tüketici algısı bozulduğunda, tüm ekonomik dengeler de buna göre yön değiştirebilir.
2025 yıl sonuna doğru Türkiye’nin ekonomi yönetimi, bir kez daha kritik bir karar aşamasına gelmiş durumdadır. TCMB’nin elindeki en etkili politika aracı olan faiz oranı, yalnızca teknik bir karar değil, aynı zamanda ekonomiye güven, öngörülebilirlik ve yön kazandıran bir araçtır.
Yıl sonunda politika faizinin %50 seviyesinde kalması, “kararlılık ve istikrar” mesajı verirken; sınırlı bir indirim “ölçülü normalleşme” anlamına gelir. Aşırı indirime gidilmesi ise ciddi bir risk oluşturur. Bu noktada TCMB’nin stratejisi, yalnızca güncel enflasyon verilerine değil, beklentilere, kur istikrarına ve küresel gelişmelere de hassasiyet göstermelidir.
2026 yılına nasıl bir faiz düzeyiyle girileceği, aynı zamanda orta vadeli enflasyonla mücadele programının temelini oluşturacaktır. Bu nedenle yıl sonu faiz kararı, sadece o dönemin değil, gelecek iki yılın da ekonomik seyrini belirleyecek anahtar gelişmelerden biri olarak önemini korumaktadır. Faiz düzeyi değil, uygulanan politika setinin bütünlüğü ve iletişim kalitesi, nihai başarıyı belirleyecektir.
Kaynak: Sanayi Haber Ajansı