Türkiye’de 2024 yılı, özellikle sanayi sektörü açısından uzun yıllardır görülmemiş bir zor dönem olarak kayıtlara geçti. İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) hazırladığı “Türkiye’nin İkinci 500 Büyük Sanayi Kuruluşu-2024” raporu; sanayicinin karşı karşıya olduğu gerçekleri, rakamlarla ve çarpıcı biçimde ortaya koyuyor.
Sıkı para politikası, yüksek faiz oranları, iç piyasada talep daralması ve küresel pazarda rekabet gücündeki erozyon; sanayinin bel kemiğini oluşturan küçük ve orta ölçekli işletmeleri (KOBİ’leri) adeta sıkıştırdı. Bu tablo, üretimin ve istihdamın sürdürülebilirliği açısından ciddi bir risk sinyali olarak okunuyor.
Satışlar artıyor gibi görünse de aslında reel olarak geriliyor
İSO İkinci 500’de yer alan şirketlerin üretimden satışları, 2024 yılında nominal olarak yüzde 41 artarak 1 trilyon 393 milyar liraya yükseldi. Ancak aynı dönemde yıllık ortalama yurt içi üretici fiyatları endeksi (Yİ-ÜFE) yüzde 41,1 oranında arttığı için, bu satış artışı enflasyondan arındırıldığında reel olarak binde 1 geriledi.
Bu durum, aslında sanayicinin daha çok para kazandığı değil; fiyat artışlarının satış cirosunu şişirdiği, fakat üretim hacmi ve gerçek büyümede bir ilerleme sağlanamadığı anlamına geliyor. Üstelik sanayicinin maliyet yükü de aynı dönemde katlanarak arttı.
Kârlılıkta sert düşüş ve rekor zarar eden şirket sayısı
Sanayicinin kârlılığında tablo çok daha kötü. Şirketlerin faaliyet kârı 2024 yılında yüzde 18,9 düşerek 145 milyar liradan 118 milyar liraya indi. Faaliyet kârlılığı oranı ise yüzde 12,6’dan yüzde 7,3’e geriledi.
Bu oranlar, sanayi işletmelerinin sattıkları her 100 liralık ürünün sonunda, yalnızca 7,3 lirasını faaliyet kârı olarak tutabildiğini gösteriyor. Yani sanayici daha çok üretip daha çok satmasına rağmen, elinde kalan para çok daha az.
Daha dramatik olan ise kâr eden şirket sayısının 428’den 341’e düşmesi; zarar eden şirket sayısının ise 72’den 159’a yükselmesi. Bu, İSO İkinci 500 tarihinde (1997’den bu yana) görülen en yüksek zarar eden şirket sayısı olarak tarihe geçti.
Finansman yükü sanayiciyi nefessiz bıraktı
Asıl kırılganlık noktası ise finansman giderleri. Şirketlerin finansman giderleri yüzde 45,4 artarak 95 milyar liraya çıktı. Finansman giderlerinin faaliyet kârına oranı ise yüzde 80,9’a yükseldi. Bu, sanayicinin kazandığı her 100 liranın 80 lirasını bankalara, kredi faizine ve borçlanmaya ayırmak zorunda kalması demek.
Borçluluk da artmaya devam etti. 2023’te yüzde 76,7 oranında artan toplam borçlar, 2024’te de yüzde 32,2 oranında yükseldi. Bu veriler, KOBİ’lerin büyümek ya da ayakta kalmak için kendi sermayesinden çok, pahalı finansman ve borçlara bağımlı hale geldiğini gösteriyor.
İstihdam ve ücretlerdeki gelişmeler
Bunca zorluk ve finansman yüküne rağmen sanayiciler, istihdamı korumak için çaba gösterdi. İSO İkinci 500’de istihdam edilen kişi sayısı yüzde 2,2 artışla 291 bin 280 kişiye çıktı. Ancak ödenen maaş ve ücretlerdeki artış yüzde 90,9 gibi çok yüksek bir seviyede gerçekleşti.
Bu da iş gücü maliyetlerinin de kârlılığı aşağı çeken bir diğer önemli etken olduğunu gösteriyor. Hem yüksek enflasyon hem de ücretlerdeki artış, üretici için maliyetlerin daha da ağırlaşmasına neden oldu.
Detaylı yorum: Yapısal kırılganlıklar ve konjonktürel baskılar birleşti
İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan’ın ifadesiyle; “satışlarda zayıf performans, maliyetlerde yükseliş ve kârlılıkta bozulma” aslında tek başına 2024’e ait bir sonuç değil. Uzun süredir biriken yapısal sorunların ve son dönemdeki para politikasının etkilerinin çakıştığı bir kırılma anını temsil ediyor.
Yapısal sorunlar:
Türkiye sanayisinin büyük kısmı düşük katma değerli, fiyat rekabetine dayalı üretim yapıyor.
Yüksek teknoloji üretimi ve markalaşmada geri kalındığı için kâr marjları düşük kalıyor.
KOBİ’lerin sermaye birikimi zayıf; çoğu banka kredisine bağımlı.
Konjonktürel baskılar:
Yüksek faiz politikası, borçlanma maliyetini çok yükseltti.
İç talepteki daralma, satış hacimlerini sınırladı.
Küresel piyasalarda artan rekabet ve jeopolitik riskler, ihracat pazarlarını baskıladı.
Sonuç olarak sanayici hem yüksek enflasyon ve faiz hem de zayıf iç ve dış talep arasında sıkıştı.
Geleceğe dair risk ve fırsatlar
Mevcut tablo, sanayi için ciddi bir alarm niteliğinde. Bu eğilimin devam etmesi;
Yatırımların ertelenmesine,
Yeni istihdam yaratılmamasına,
Borçluluğun daha da artmasına,
Rekabet gücünün düşmesine yol açabilir.
Ancak öte yandan;
Enflasyonda kalıcı düşüş ve faizlerin kademeli gerilemesi,
Yapısal reformlar ve sanayi destek paketleri,
Katma değeri yüksek ürünlere geçiş,
İhracatta yeni pazarlar bulunması,
Orta ve uzun vadede sanayinin toparlanmasını sağlayabilir.
Son söz: Sanayi nefes istiyor
Türkiye sanayisi, özellikle KOBİ ölçeğinde, tarihinin en ağır finansman yükü ve zarar bilançosuyla karşı karşıya. Üretmeye, istihdam sağlamaya devam etmek için daha ucuz finansmana erişim, katma değerli üretime geçiş ve iç talebi destekleyici önlemler büyük önem taşıyor.
Sanayi sektörü, Türkiye ekonomisinin en kritik istihdam ve ihracat kaynağı olmaya devam ediyor. Bu yüzden yaşanan bu gerilemenin yalnızca bir bilanço sorunu değil, uzun vadede ekonominin genel sağlığını etkileyecek ciddi bir yapısal risk olduğu görülmeli.
Kaynak: Sanayi Haber Ajansı