Son yıllarda enerji dünyasında en kritik gündemlerden biri: Avrupa’nın Rusya’ya olan enerji bağımlılığını nasıl azaltacağı. Rusya-Ukrayna savaşının patlak vermesiyle birlikte, AB’nin Moskova’dan gelen gaz ve petrol akışına mahkûm olması büyük bir güvenlik riski olarak görülmeye başlandı. İşte tam bu noktada, Doğu Akdeniz’de peş peşe yapılan doğal gaz keşifleri, AB için alternatif bir nefes borusu arayışının somut örnekleri olarak öne çıkıyor.
Son olarak ExxonMobil ve Qatar Energy’nin Güney Kıbrıs açıklarında bulduğu yeni doğal gaz yatağı, bölgenin jeopolitik ve ekonomik değerini daha da artırdı. Üstelik bu yeni keşif, sadece enerji rakamlarıyla değil; bölgede dengeleri değiştirme potansiyeliyle de dikkat çekiyor.
Avrupa’nın enerji stratejisi ve Doğu Akdeniz kartı
AB’nin uzun vadeli hedefi, enerji arzını çeşitlendirmek. Çünkü enerji gibi kritik bir alanda “tek kaynağa” bağımlı kalmak, siyasi ve ekonomik riskleri artırıyor. Bu yüzden Norveç, Azerbaycan, Cezayir, ABD LNG’si gibi kaynaklarla portföyü genişletmeye çalışan Avrupa, gözünü bir süredir Doğu Akdeniz’e çevirmiş durumda.
Doğu Akdeniz’de keşfedilen gaz yatakları; Güney Kıbrıs, Yunanistan ve İsrail arasında kurulmaya çalışılan bölgesel enerji ortaklığıyla Avrupa’ya taşınabilir. Washington ve Brüksel’in de desteklediği bu enerji hattı; Akdeniz gazını ya Yunanistan üzerinden boru hattıyla ya da Mısır’daki LNG tesisleri üzerinden sıvılaştırarak Avrupa’ya ulaştırmayı hedefliyor.
Bu, doğrudan Avrupa için bir “oyun değiştirici” olmasa da Rus gazına olan bağımlılığı azaltacak, pazarlık gücünü artıracak ve enerji fiyatlarını dengede tutacak önemli bir adım olarak görülüyor.
Keşiflerin büyüklüğü ve ekonomik anlamı
Güney Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgesinde son 14 yılda altı ayrı gaz sahası keşfedildi. Bunlar arasında en büyüğü, tahmini 5,6 trilyon feet küp gaz içeren Afrodit sahası. Son keşfedilen Pegasus-1’in rezervi ise henüz net değil; ancak aynı blokta daha önce bulunan Glaucus-1’de 3,7 trilyon feet küp gaz olduğu düşünülüyor.
Buna Zeus (2,5 trilyon feet küp) ve Cronos (3,1 trilyon feet küp) gibi diğer keşifler de eklendiğinde, Güney Kıbrıs çevresindeki toplam potansiyel kaynağın bölgesel ölçekte ciddi bir ekonomik değer taşıdığı anlaşılıyor.
Üstelik Güney Kıbrıs Enerji Bakanı’nın da belirttiği gibi, ExxonMobil, Eni ve Total gibi dev şirketlerin keşfettikleri sahaları ortak geliştirmesi planlanıyor. Bu sayede maliyet düşecek, altyapı yatırımları hızlanacak ve gazın Avrupa’ya sevkiyatı daha etkin hale gelecek.
Türkiye’nin pozisyonu: dışarıda mı kalıyor?
İşte en kritik ve en çok tartışılan konu da burada başlıyor: Türkiye, Doğu Akdeniz’in en uzun kıyı şeridine sahip ülkesi olmasına rağmen, Güney Kıbrıs’ın yürüttüğü keşif ve geliştirme faaliyetlerinin dışında kalıyor. Ankara, kendi haklarının ihlal edildiğini savunuyor ve KKTC’nin de hidrokarbon kaynaklarında eşit söz hakkı olduğunu vurguluyor.
Türkiye son yıllarda Fatih, Yavuz ve Kanuni sondaj gemileriyle Doğu Akdeniz’de kendi arama çalışmalarını yürüttü. Ayrıca Libya ile imzalanan deniz yetki alanları anlaşması gibi adımlarla da bölgedeki hak iddialarını güçlendirmeye çalıştı. Ancak uluslararası şirketler ve AB; genellikle Kıbrıs Cumhuriyeti’ni (Güney Kıbrıs’ı) muhatap almayı tercih ediyor. Bu da Türkiye’yi fiilen masanın dışında bırakıyor.
Ankara açısından bakıldığında, Doğu Akdeniz gazının Avrupa’ya taşınmasının en ucuz ve teknik olarak en mantıklı yolu Türkiye üzerinden geçecek bir boru hattı. Ancak siyasi gerilimler ve diplomatik anlaşmazlıklar nedeniyle bu seçenek hâlâ masada değil.
Enerji hattı senaryoları: boru mu, LNG mi?
Mevcut tabloda, Mısır üzerinden gazın sıvılaştırılıp (LNG) gemilerle Avrupa’ya taşınması en güçlü ihtimal olarak öne çıkıyor.
Bir diğer ihtimal ise EastMed Boru Hattı projesi: İsrail gazını Güney Kıbrıs ve Girit üzerinden Yunanistan’a, oradan da Avrupa’ya bağlamayı hedefliyor. Ancak maliyet yüksekliği ve derin deniz geçişi nedeniyle ekonomik olarak riskli bulunuyor.
Türkiye üzerinden geçecek bir boru hattı ise daha kısa ve daha ucuz olmasına rağmen; Kıbrıs sorunu, Yunanistan-Türkiye ilişkileri ve siyasi gerilimler nedeniyle hayata geçirilemiyor. Yani enerji mühendisliği açısından en mantıklı hat, diplomasi açısından en zor hat olarak kalıyor.
Bölgesel siyasi yansımalar
Bu yeni keşifler, Güney Kıbrıs, Yunanistan ve İsrail gibi ülkelerin bölgesel iş birliğini daha da güçlendirirken; Türkiye’nin kendini dışlanmış hissetmesine neden oluyor. Bu durum, zaten gergin olan Doğu Akdeniz’deki dengeleri daha da kırılgan hale getirebilir.
Diğer yandan Mısır hem çıkarılacak gazın Avrupa’ya taşınması hem de LNG tesisleri sayesinde kazanan tarafta yer alıyor ve bölgenin enerji merkezlerinden biri haline geliyor.
Sonuç: AB için umut, bölge için fırsat ve risk
ExxonMobil ve Qatar Energy’nin yeni keşfi, Avrupa’nın enerji arzını çeşitlendirme planlarına katkı sağlayacak; Güney Kıbrıs ve ortakları için yeni gelir kapısı açacak. Ancak bölgesel gerilimler çözülmezse, Doğu Akdeniz gazı hâlâ “potansiyel” olarak kalabilir.
Avrupa için en önemli mesaj: Rus gazına bağımlılığın azaltılması yolunda her yeni kaynak, siyasi ve ekonomik özgürlüğü artıran bir adım.
Türkiye içinse asıl soru şu: Bu süreçte enerji denklemine nasıl ve ne zaman yeniden dâhil olunacak?
Bölge açısından bakıldığında ise enerji, sadece ekonomik kazanç değil; aynı zamanda diplomatik diyalog ve istikrar için de bir anahtar olabilir. Diplomasi kazanırsa, Akdeniz sadece gerginliklerin değil; iş birliğinin de merkezi olabilir.
Kaynak: Sanayi Haber Ajansı