EYLÜL 2025 İMALAT SANAYİ KAPASİTE KULLANIM ORANI

Yayınlama: 25.09.2025
9
A+
A-
Sanayi Haber Ajansı İstanbul Temsilcisi Ekonomist / Yazar

Türkiye ekonomisinin nabzını tutan göstergelerden biri olan kapasite kullanım oranı (KKO), eylül ayında yeniden yükselişe geçti. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) açıkladığı verilere göre, imalat sanayisinde kapasite kullanımı ağustos ayına kıyasla 0,5 puan artarak yüzde 74 seviyesine ulaştı. Mevsim etkilerinden arındırılmış oran da benzer şekilde 0,2 puanlık sınırlı bir artışla yüzde 73,8’e çıktı.

Kısacası, yaz aylarında üretimde yaşanan yavaşlamanın ardından sanayide eylül itibarıyla küçük de olsa bir toparlanma sinyali ortaya çıktı. Ancak bu toparlanma, yılın genel seyrine bakıldığında geçmiş yıllara kıyasla daha zayıf bir tabloyu gizlemiyor.

1821 İşletmeden Gelen Veriler: Küçük Değişimler, Büyük Anlamlar

TCMB’nin düzenlediği İktisadi Yönelim Anketi’ne bu yıl eylülde 1821 imalat sanayi işletmesi katıldı. Bu işletmelerin verdiği cevaplar toplulaştırıldığında ortaya çıkan tablo, üretimin hangi ölçüde mevcut kapasiteye dayanarak sürdürüldüğünü net biçimde ortaya koyuyor.

KKO, aslında üretim potansiyelinin ne kadarının hayata geçirildiğini gösteriyor. Oranın yüksek çıkması, fabrikaların makinelerini ve işgücünü daha yoğun kullandığını; düşük çıkması ise üretimde boş kapasite kaldığını anlatıyor. Eylülde açıklanan veriler, sanayicilerin geçen aya göre daha fazla kapasite kullandığını, ancak yıl genelinde önceki yıllara göre daha düşük bir seviyede üretim yaptığına işaret ediyor.

2024–2025 Karşılaştırması: Zayıflayan Tempo

Yayınlanan tablo, imalat sanayisinin geçen yılki performansıyla bu yılki eğilimlerini yan yana koymamıza imkân tanıyor. 2024 yılında kapasite kullanım oranı çoğunlukla yüzde 75’in üzerinde seyretmişti. Oysa 2025’in ilk dokuz ayında bu oran genellikle yüzde 74’ün altında kaldı.

Ocak 2024’te %76,2 olan oran, 2025’in aynı ayında %74,6’ya indi.

Mart 2024’te %76,2, 2025’te %74,4’e düştü.

Eylül 2024’te %74,9 olan KKO, 2025’in eylülünde %74’e geriledi.

Yani bir yıl öncesine kıyasla sanayi kapasitesinin kullanımı neredeyse her ay 1,5–2 puanlık düşüşlerle aşağıya kaymış durumda. Özellikle 2025 yaz aylarında görülen %73,5–74 bandı, ekonomideki yavaşlamayı net biçimde ortaya koyuyor.

Bununla birlikte ağustosta görülen %73,5’lik dip seviyeden sonra eylülde %74’e çıkış, sınırlı da olsa bir toparlanmaya işaret ediyor.

Neden Daha Düşük?

Bu tabloyu anlamak için hem iç hem de dış etkenlere bakmak gerekiyor.

Küresel Talepte Zayıflama: Dünya ekonomisinde büyümenin hız kesmesi, özellikle Avrupa’daki durgunluk, Türk sanayisinin ihracat siparişlerini sınırlıyor. Bu da fabrikaların kapasitelerini tam olarak kullanmasını engelliyor.

Yüksek Maliyetler: Enerji fiyatlarındaki artış, işçilik giderleri ve finansman maliyetleri sanayicilerin üzerindeki yükü ağırlaştırıyor. Bu maliyet baskıları, üretim planlarını daraltmalarına yol açıyor.

Yurt İçi Talep Koşulları: İç pazarda tüketici güveninin zayıf seyretmesi, özellikle dayanıklı tüketim malları ve yatırım malları üreticilerini daha ihtiyatlı olmaya zorluyor.

Eylül Artışı Ne Anlama Geliyor?

Eylülde görülen artış küçük olsa da ekonomik göstergelerde bazen küçük değişimlerin büyük anlamları olabilir. Ağustos ayındaki en düşük seviyeden çıkış, sanayide moral yaratabilecek bir gelişme. Özellikle otomotiv, tekstil ve gıda sektörlerinde gözlenen yeni siparişler, kapasite kullanımına yansımış durumda.

Ancak bu artışı bir trend değişimi olarak yorumlamak için henüz erken. Çünkü yılın kalan aylarında –özellikle ekim ve kasımda– kapasite kullanımının yeniden %74’ün altına kayma ihtimali de masada.

Önümüzdeki Döneme Dair Beklentiler

Sanayiciler açısından önümüzdeki aylarda en kritik soru, bu toparlanmanın kalıcı olup olmayacağı. Eğer küresel talep tarafında canlanma olmazsa, kapasite kullanımındaki yükselişin sınırlı kalması bekleniyor. Buna karşılık iç piyasada kredi koşullarının gevşemesi ve yatırım iştahının artması, sanayicilere yeni bir nefes alanı açabilir.

Ekonomistler ise 2025 yılının genelinde imalat sanayisinin 2024’e kıyasla daha düşük kapasiteyle çalışacağı görüşünde birleşiyor. Bu durum, büyüme performansının da önceki yıllara göre daha ılımlı kalacağına işaret ediyor.

Sonuç

Eylül 2025’te kapasite kullanım oranında gözlenen artış, imalat sanayisinin “yavaşlayan tempoya rağmen canlı kalma çabası” olarak özetlenebilir. Her ne kadar geçen yıla kıyasla üretim potansiyelinin daha azı kullanılıyor olsa da sanayicilerin zorlu koşullar altında bile üretimlerini sürdürdüğü görülüyor.

Türkiye ekonomisi açısından bu veriler hem dayanıklılığın hem de kırılganlığın aynı anda var olduğunu hatırlatıyor. Bir yandan sanayi, maliyet baskıları ve dış talepteki daralma nedeniyle zorlanırken; diğer yandan kapasiteyi artırma yönünde sinyaller veriyor.

Kısacası, eylülde gelen küçük artış, ekonomideki belirsizlikler arasında sanayinin “biz buradayız” mesajı olarak okunabilir.

 

 

Kaynak: Sanayi Haber Ajansı

Yazarın Son Yazıları
2024 ULUSAL EĞİTİM İSTATİSTİKLERİ GİRİŞ Türkiye’nin eğitim alanındaki gelişmeleri, ülkenin sosyoekonomik kalkınmasının en önemli göstergelerinden biri olarak kabul ediliyor. Eğitimde elde edilen ilerlemeler hem bireylerin hayat kalitesini yükseltiyor hem de toplumun genel refahına büyük katkı sağlıyor. 2024 yılına ait ulusal eğitim istatistikleri, özellikle yükseköğretim mezuniyet oranları, okuryazarlık düzeyi ve ortalama eğitim süresi gibi temel parametrelerde dikkate değer değişimler olduğunu ortaya koyuyor. Bu kapsamlı analizde, 2008 yılından günümüze uzanan eğitim verileri ışığında, Türkiye’de eğitimde yaşanan gelişmelerin boyutlarını ayrıntılı şekilde ele alacağız. Ayrıca OECD ülkeleriyle kıyaslamalar yaparak, Türkiye’nin uluslararası alandaki konumunu da değerlendireceğiz. 1. YÜKSEKÖĞRETİM MEZUN ORANINDAKİ DRAMATİK ARTIŞ 2008 yılında 25-34 yaş grubundaki genç nüfusun sadece %13,5’i yükseköğretim mezunu iken, bu oran 2024 yılında %44,9’a yükselmiştir. Bu artış, Türkiye’de yükseköğretime erişimde ve tamamlamada ciddi bir dönüşümün yaşandığını gösteriyor. Kadın ve erkek nüfusun eğitimdeki ilerlemesine baktığımızda ise kadınlarda daha dikkat çekici bir gelişme gözlemlenmektedir. 2008’de kadınlarda yükseköğretim mezun oranı %12,5 iken, 2024’te %48,9’a kadar çıkmıştır. Erkeklerde ise %14,6’dan %41,1’e yükselme söz konusudur. Bu veriler, kadınların eğitim fırsatlarına erişiminin ve eğitimdeki başarılarının arttığını, cinsiyet eşitliği yönünde önemli bir yol alındığını göstermektedir. Ayrıca bu artış, iş gücü piyasasında kadınların daha aktif rol almasını da desteklemektedir. 2. TÜRKİYE VE OECD ÜLKELERİ ARASINDAKİ YÜKSEKÖĞRETİM MEZUNİYETİ KARŞILAŞTIRMASI OECD’nin 2022 yılı verilerine göre, 25-34 yaş grubunda yükseköğretim mezunlarının oranı ortalama %47,4’tür. Türkiye ise %42,9 ile bu ortalamaya oldukça yaklaşmıştır. Bu, Türkiye’nin eğitimde yakaladığı ilerlemenin uluslararası platformda da karşılık bulduğunun bir göstergesidir. OECD ülkeleri arasında en yüksek yükseköğretim mezuniyet oranı %69,6 ile Güney Kore’ye aitken, en düşük oran %27,3 ile Meksika’da görülmektedir. Türkiye’nin bu skalada orta-üst seviyede yer alması, eğitim politikalarının doğru yönde ilerlediğini ve genç nüfusun eğitimde daha donanımlı hale geldiğini işaret eder. 3. 25 YAŞ VE ÜZERİNDEKİ NÜFUSTA EĞİTİM DÜZEYİ Sadece genç nüfus değil, 25 yaş ve üzerindeki genel nüfusta da yükseköğretim mezun oranı son 16 yılda ciddi artış göstermiştir. 2008’de %9,8 olan bu oran, 2024’te %25,3’e ulaşmıştır. Bu, yetişkin nüfusun da eğitim seviyesinin yükseldiğini gösterir. Ortaöğretim ve üzeri eğitim düzeyini tamamlayanların oranı ise 2008’de %26,5 iken, 2024’te %49,4’e yükselmiştir. Bu da Türkiye’de genel eğitim seviyesinin her yaş grubunda arttığını, eğitimde süreklilik ve yaygınlık sağlandığını ortaya koyar. 4. ORTALAMA EĞİTİM SÜRESİ VE BÖLGESEL FARKLILIKLAR 2024 yılı verilerine göre, Türkiye’de 25 yaş ve üzeri nüfusun ortalama eğitim süresi 9,5 yıldır. Kadınların ortalama eğitim süresi 8,8 yıl olurken, erkeklerde bu süre 10,2 yıldır. Bu fark, eğitimde cinsiyet eşitliğine ulaşmak için atılması gereken adımların halen olduğunu göstermektedir. Bölgesel farklılıklar ise dikkat çekicidir. Ortalama eğitim süresi en yüksek olan il Ankara’dır (10,8 yıl). İstanbul, Eskişehir, Kocaeli ve İzmir gibi büyükşehirler de yüksek eğitim süresi ortalamasıyla bu listeyi takip etmektedir. Buna karşılık Ağrı, Şanlıurfa, Muş, Kastamonu ve Van gibi illerde ortalama eğitim süresi görece düşüktür (7,5 yıl ile Ağrı en düşük). Bu durum, bölgeler arası eğitim fırsatları ve erişiminde eşitsizliklerin devam ettiğini göstermektedir. Devlet politikalarının bu farklılıkları azaltmaya yönelik odaklanması önem taşımaktadır. 5. EĞİTİM SÜRESİNDEKİ SON 10 YILLIK ARTIŞ 2015-2024 yılları arasında ortalama eğitim süresinde en yüksek artış %51,6 ile Şırnak’ta gerçekleşmiştir. Bunu %42,1 ile Hakkâri, %39,9 ile Muş, %38,5 ile Şanlıurfa ve %37,3 ile Bingöl takip etmektedir. Bu illerdeki artışlar, bölgesel kalkınma çabalarının eğitim alanında da olumlu sonuç verdiğine işaret ediyor. Öte yandan, Ankara, Eskişehir, Tekirdağ, İzmir ve İstanbul gibi büyükşehirlerdeki artış oranları %13-16 arasında kalmıştır. Bu illerde zaten eğitim süresi yüksek olduğu için artış oranı daha düşük görünmektedir. 6. OKURYAZARLIK ORANI YÜKSELDİ 6 yaş ve üzeri nüfusta okuma yazma bilenlerin oranı 2008’de %91,8 iken, 2024 yılında %97,8’e yükselmiştir. Bu oran, kadınlarda %86,9’dan %96,2’ye, erkeklerde ise %96,7’den %99,3’e çıkmıştır. Okuryazarlık oranındaki bu artış, temel eğitime erişimin yaygınlaşmasının yanı sıra, özellikle kadınlarda eğitim hakkının önemli ölçüde genişlediğini gösteriyor. Okuryazarlık, bireylerin toplumsal hayata katılımı ve ekonomik faaliyetlere dahil olması açısından hayati bir beceridir. 7. EBEVEYNLERİN EĞİTİM DÜZEYİ VE BİREYLERİN EĞİTİM BAŞARISI 2024 verileri, ebeveynlerin eğitim düzeyinin çocukların eğitim başarısı üzerinde güçlü bir etkisi olduğunu ortaya koyuyor. Annesi yükseköğretim mezunu olan fertlerin %84,4’ü yükseköğretimi tamamlamışken, bu oran babası yükseköğretim mezunu olanlarda %80,3 olarak tespit edilmiştir. Annesi ortaöğretim mezunu olanların %64,3’ü, babası ortaöğretim mezunu olanların ise %55,7’si yükseköğretim mezunudur. Ebeveynlerin daha düşük eğitim seviyesine sahip olması durumunda ise yükseköğretim tamamlama oranları belirgin biçimde düşmektedir. Bu veriler, eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması ve ailelerin eğitim seviyesinin yükseltilmesinin, ülkenin genel eğitim düzeyini artırmada kritik öneme sahip olduğunu göstermektedir. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME Türkiye’nin eğitim alanında son 16 yılda yaşadığı dönüşüm gerek genç nüfus gerekse genel nüfus açısından oldukça olumlu ve cesaret vericidir. Yükseköğretim mezun oranlarının önemli ölçüde artması, okuryazarlık oranlarının yükselmesi ve ortalama eğitim süresindeki gelişmeler, ülkemizin eğitimde ileriye doğru sağlam adımlar attığını gösteriyor. Ancak bölgesel farklılıklar, cinsiyetler arası eşitsizlikler ve ebeveynlerin eğitim seviyesine bağlı değişkenlikler gibi konular, dikkatle ele alınması gereken alanlar olarak kalmaya devam ediyor. Eğitimde kaliteyi artırmak ve fırsat eşitliğini sağlamak adına özellikle dezavantajlı bölgeler ve gruplar için hedeflenmiş politikalar önem arz etmektedir. Sonuç olarak, Türkiye’nin eğitimde yakaladığı başarı, sürdürülebilir kalkınmanın temel taşlarından biridir ve bu alandaki gelişmelerin takip edilmesi, ülkenin geleceği için kritik öneme sahiptir. Kaynak: TÜİK ZAFER ÖZCİVAN Ekonomist-Yazar zozcivan@hotmail.com
30.05.2025
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.