ABD başkanı Donald Trump’ın 2 Nisan’da uygulamaya koyduğunu açıkladığı, dünyanın 185 ülkesini ticaret alanında etkileyen ve %10 ile %50 oranında değişen ithalata gümrük vergisi oranlarını açıklamasından sonra tüm ülkeler kendilerine göre önlem almaya bazı ülkeler misilleme vergi oranı uygulamaya başladı. Ekonomi alanında rekabet durumunda olan iki dünya devi Çin ve ABD arasında misilleme oranlar karşılıklı olarak yükseltilmeye devam ediyor ve en son olarak gümrük tarifesi iki ülke arasında %125 oranına kadar yükseldi. Bu rekabet nereye varacak önümüzdeki süreçte göreceğiz ama kanaat olarak iki ülkenin masaya oturması gerekeceği ihtimali son derece yüksektir.
Ülkemize uygulanan vergi oranı ise en düşük tarife olan %10 grubundadır. Bunun sebebi ise tartışmaya açık bir konudur ve Trump’ın Sn. Cumhurbaşkanımıza övgü dolu sözler sarfettiğini hepimiz biliyoruz ama bana sorarsanız bu sözle boşuna değildir. Daha önce yazdığım için ve sebepleri hepimiz tarafından bilindiğinden dolayı bunların arkasından ne çıkacağını bilemiyoruz. Önümüzdeki süreçte başta Suriye konusunda olmak üzere İsrail başbakanı Netanyahu ile birlikte birtakım isteklerde bulunma ihtimali yüksektir.
ABD ile ticari ilişkilerimize gelince 2024 yılını baz aldığımızda ithalat ve ihracat rakamlarımız yaklaşık olarak eşit ve 16 milyar dolar seviyelerindedir ama ABD en yüksek ihracat yaptığımız ikinci ülke konumundadır. Yani ABD pazarını kaybetme olasılığımız az da olsa gözükmektedir.
Çin ile olan ticari ilişkilerimiz ise 1980 li yıllardan bu yana aralıksız devam etmektedir. Ama genelde ürün aldığımız için dış ticaret açığımız bu ülke için fazladır.
Yukarıda bahsetmeye çalıştığım gibi iki dünya devinin rekabet halinde olması ve diğer dünya ülkelerine uygulamaya konulan yüksek vergi oranlarının dünya ticaretine yeniden bir şekil vereceği kesindir. Özellikle Çin, ABD ile olan ticareti zayıflayacağı için diğer ülkelere açılmayı, oralarda Pazar arayışına girmeyi planlayacaktır ve şu gerçek unutulmamalıdır ki dünyadaki en büyük markaların bile Çin de bulunan üretim üslerini başka ülkelere taşıyacakları olasılığı yüksektir ve bunun için lokasyonu en uygun bölgeleri seçmek durumundadır. Çünkü ihracat ve ithalatta neredeyse en büyük gider navlundur. İşte bu koşullara baktığımızda ve Çin’in en çok mal sattığı ülkeler baz alındığında yani orta doğu ülkelerine ihracat yaptığı gerçeğine göre ülkemiz önemli bir coğrafyada bulunmaktadır. Yani Çin ve yüksek vergi uygulamasına tabi tutulan birçok ülke için Türkiye önemli bir üretim üssü olabilir. Ayrıca iklim değerleri, ekonomide sağlanacak olan istikrar yani ekonomik güvenin yükselmesi gibi etkenler de gerekli faktörlerdir ve önümüzdeki süreçte bozulan dengenin yerine gelmesi halinde ülkemiz yatırım için tercih edilen konuma gelecektir. Dolayısıyla ABD ile yaptığımız ihracat rakamları düşme ihtimaline rağmen dünyada yeni gelişen ekonomik olayları yani dünya krizini fırsata çevirme ihtimalimiz yok değildir. Her platformda belirtmeye çalıştığım gibi TCMB rezervlerimize sıcak para değil üretim odaklı sürdürülebilir yabancı yatırımların gelmesi ülkemiz için son derece önemlidir. Bir an için hayal edemeyeceğimiz gelişmeler olabilir. Ülkemiz Orta doğu’ nun üretim üssü durumuna geldiğinde hiç aklımızda olmayan ekonomik gelişmelerin de olması muhtemeldir. Devletin vergi gelirlerinin artması, işsizliğin azalması, ekonomik güvenin yükselmesi, uluslararası pazarlarda rekabet kriterlerine uyum sağlamamız, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları tarafından ülkemizin kredi notunun yükselmesi, ihracatın artmasıyla birlikte TCMB rezervlerimizin çoğalması gibi daha yüksekliği ekonomik faktörler olumlu olarak seyredecektir ve o zaman ne enflasyon yüksekliği ne hayat pahalılığı ne alım gücünün düşüklüğü gündemimizden kalkacaktır. Ayrıca halkımızın refah düzeyi kendiliğinden yükselecek, yoksulluk sıfır noktasına yaklaşacak, içeride yaşanan ekonomik canlanma da artacaktır. Bu konuda yani yabancı yatırımcıların ülkemize gelmesi için hiç zaman geçirilmeden girişimlere başlanmalı, gerekli destekler verilmesi ve kısaca gelmeleri için ne gerekiyorsa yapılmalıdır.
Bu konuda devlet büyüklerimizin veya bazı ekonomi çevrelerinin görüşlerine de bakmak gerekiyor. Öncelikle hazine ve maliye bakanımız Sn. Mehmet Şimşek konu ile ilgili olarak yaptığı açıklamada, ülkenin ihracattan ziyade iç talebe odaklanmasının da ekonomi üzerinde daha sınırlı bir etki anlamına geleceğini söyledi.
“Türkiye’nin ABD ve AB dışında toplam 54 ülkeyle serbest ticaret anlaşması var” diyen Şimşek, “ihracatımızın yüzde 68’i bu ülkelere gidiyor” diye ekledi.
Türkiye, Avrupa Birliği ile ticaret kısıtlamalarını kaldıran bir gümrük birliğine sahip.
Trump’ın açıklamasından bir gün sonra konuşan Şimşek, Türkiye’nin “nispeten düşük tarife oranının bazı sektörlerde karşılaştırmalı bir avantaj sağlayabileceğini” söyledi.
İstanbul Ekonomi Araştırma’nın yönetici ortağı Can Selçuki, Türkiye’ye yönelik başlıca olumsuz etkinin, ABD’ye ihracat yapan ve yüzde 20 gümrük vergisine tabi olan AB gibi daha yüksek oranlara tabi olan ülkelere veya kuruluşlara tedarik ettiği ara mallar yoluyla olacağını vurguladı.
ABD Ticaret Temsilciliği Ofisi’ne göre, Türkiye’nin 2024 yılı ABD ihracatı 16,7 milyar dolar (634,7 milyar TL). Türkiye, Amerika’dan da yine benzer seviyede mal ve hizmet ithal ediyor.
Selçuki, “Pek çok imalat üretiminin yer değiştirmesi gerekecek ve Trump’ın çizdiği resim, herkese tedarik zincirlerini yeniden düşünmelerini sağlıyor. Güçlü üretim üssü ve AB’ye yakınlığıyla Türkiye, bu yeniden yapılanmadan faydalanmak için eşsiz bir konumda,” değerlendirmesini yaptı.
Öte yandan İstanbul Ticaret odası başkanı Sn. Sekip avdagiç de konuya ilişkin değerlendirmelerde bulundu. İstanbul Ticaret Odası Başkanı Şekib Avdagiç, Çin gibi yüksek gümrük vergisi oranlarına sahip ülkelerde yerleşik şirketlerin, ABD’ye daha düşük bir oranla ihracat yapmak için Türkiye’de fabrika açmak isteyebileceğini öne sürdü.
Anadolu Ajansı’na (AA) konuşan Türkiye Genç İş adamları Derneği Başkanı Gürkan Yıldırım, “Türkiye’nin bu fırsatı kullanması, ihracat sektörlerini geliştirme ve yeni pazarlar bulma stratejisine bağlı olacaktır. Türkiye’nin uygun bir yatırım ortamı sunması halinde bu şirketlerin yatırımlarını çekebilir,” dedi.
Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere dünyada yaşanacak olan ekonomik değişikliği fırsata çevirmemiz olası gözükmektedir. Atalarımızın dediği gibi” her şerde hayır vardır.”
Kaynak: Sanayi Haber Ajansı