Bildiğiniz üzere 2022 ve 2023 yıllarında yaşadığımız yüksek enflasyon nedeniyle geçim sıkıntısını bir nebze olsun azaltabilmek amacıyla asgari ücrete yıl ortasında ara zam yapılıyordu. Yapılan bu artışlar yüksek oranda olmasına rağmen çok kısa sürede devam eden enflasyonist ortam nedeniyle erimekte, alım gücü sürekli düşmekte idi. Ancak 2024 yılında ikinci yarıdan itibaren enflasyonun düşme eğilimine gireceği öngörüsüyle yıl ortasında yapılan ek zam kaldırıldı ve bundan sonra da eskiden olduğu gibi yıl başlarında zam yapılmasına karar verildir.Bu kararın verilmesinde önemli açıklama da hazine ve Maliye bakanımız Sn. Mehmet Şimşek’in maaş ve ücretlerin enflasyonu körükleyeceği anlamına gelen açıklamaları sebep olarak görüldü.2024 yılında 17002 TL de bütün bir yıl boyu sabit kalan asgari ücrete rağmen enflasyon oranı yıl sonunda %44 olarak gerçekleşti. Buradan da anlaşılacağı gibi demek ki ücretlerin enflasyona etkisi söz konusu olabilir mi tartışma konusudur.
İçinde bulunduğumuz 2025 yılı başında ise geçen dönemlerde olduğu gibi geçmiş dönem enflasyon oranı baz alınarak değil, gelecek dönem enflasyon oranı baz alınarak ücret artışı yapılacağı açıklandı. Orta vadeli planda ise 2025 yıl sonu hedefi %21 olduğu için asgari ücret refah payı da eklenerek %30 oranında arttırıldı ve net 22104 TL olarak belirlendi. Ancak bu uygulama tartışmaya açık bir konudur. Öncelikle 2024 yılı enflasyon oranı olan %44 den değil %30 baz alındığı için alım gücü zaten kendiliğinden düşmüştür. İkinci olarak ise 2025 yılı enflasyon öngörüsü önce %21 iken yılın hemen başında TCMB tarafından yapılan revizyonla %24 e çıkarıldı. Yani asgari ücret, öngörülen orana göre olsa bile %3 arttırılması gerekir.
Diğer taraftan mart ayı sonuna kadar yaşadığımız enflasyon oranı %10 dur. Yani asgari ücretlinin alım gücü düşmüş ve 19893 TL değerini almıştır. Dolayısıyla yıl ortasında asgari ücret tekrar ele alınmalıdır.
Ülkemizde toplam çalışan kesimin %43 kadarı asgari ücretle çalışmaktadır ve bu oran Avrupa ülkelerinde en fazla yüzde on olarak belirtilmektedir. Dolayısıyla 16 milyon emekliyi de hesaba kattığımızda çalışan nüfusun yarıdan fazlası asgari ücretle çalışmaktadır. Asgari ücretin normal ücret seviyesine de geldiğini unutmamamız gerekir.
Bir başka konu da açlık ve yoksulluk sınırının her ay sürekli artış göstermektedir. Mart ayında gelen verilere göre açlık sınırı 23000, yoksulluk sınırı da 67000 TL’yi aşmış durumdadır ve önümüzdeki süreçte de yukarıda anlatmaya çalıştığım sebeplerden dolayı artacağını tahmin etmek zor değildir. Yani çalışan kesimin yarısı açlık sınırının altında yaşam savaşı vermektedir. Enflasyon oranlarının %20 lik 5 grup halinde ele alındığında ger grup için değişkenlik göstermektedir çünkü fakirin alım gücü ile zenginin alım gücü farklıdır. En düşük %20 lik gelir grubuna sahip kesimin milli gelirden aldıkları pay %6,2 iken en zengin %20 lik grup %48,6 paya sahiptir ve bu bilgiler TÜİK verileridir. Bu da ülkemizde gelir adaletsizliğini ortaya koymaktadır.
Çalışanların birçoğunun açlık sınırının altında gelir elde etmesi, alım gücünün sürekli düşmesi, hayat pahalılığının artması ancak ve ancak enflasyonun düşmesi ile mümkün olacaktır. Ekonomi yönetimi de bunun için çeşitli yöntemler uygulamaktadır ve düşmesi için her yolu deneyeceklerini, bunda kararlı olduklarını defalarca ifade etmekteler ve yukarıda yazdığım gibi dezenflasyona girmemizle epeyce yol alınmıştı. Fakat iç ve dış etkenlerin olumsuz etkileri yüzünden birtakım sorunlar yaşayabileceğimiz de ortadadır. Yüksek enflasyonun sebeplerinden biri olan iç talebi durdurmak için uygulamaya konan ve uzunca bir süreden bu yana devam eden sıkı para politikası sonuç vermeye başlamış daha da ötesi tüketim harcamaları yüksek gelirli vatandaşlar için de azalmıştır. Ancak sadece para politikaları uygulamanın yeterli olmadığı, sıkı ve sürdürülebilir bir maliye politikasının da uygulamaya sokulması gerekir. Yani devlet harcamalarında da tasarruf esas alınmalıdır.
Öte yandan bir başka olumlu gelişme Trump’ın gümrük tarifelerini değiştirmesiyle birlikte düşmeye başlayan petrol fiyatlarıdır. Brent petrol, son dört yılın en düşük değeri olan 65 doların altına inmiştir ve bizde de akaryakıt fiyatlarının ucuzlamasına sebep olmuştur. Bilindiği üzere akaryakıt fiyatları, her türlü sanayi ürünlerinin fiyatlarını etkilemektedir. Tabii ki ümidimiz Brent petrolün fiyatının bu seviyede kalmasıdır.
Konumuza dönecek olursak; yaşadığımız ekonomik olumsuzluklardan dolayı yukarıda da bahsettiğim gibi asgari ücret, yıl ortasında tekrar ele alınmalı ve yükseltilmelidir. Ancak hazine ve Maliye bakanımız Sn. Mehmet Şimşek, uygulanan politikaların sonuç verdiğini, asgari ücrete zam yapmaya gerek olmadığını belirtmektedir. Maaşlarda yaşanan kayıplar ortadadır ve asgari ücretlinin alım gücü her geçen dönemde azalmakta, hayat pahalılığı da artmaktadır.
Kaynak: Sanayi Haber Ajansı