Çin, 2025’in ikinci yarısında ihracatı canlandırmaya yönelik yeni bir dizi politika adımıyla tekrar sahnede. Pekin’in taktikleri, klasik “vergi-iade + finansman desteği + idari kolaylık” üçlüsünden hareketle tasarlanmış olsa da bu kez hedeflerde hizmet ihracatı, yüksek katma değerli imalat ve yabancı yatırımları yeniden yönlendirme gibi daha sofistike unsurlar da dikkat çekiyor. Bu yazıda hem uygulanan politikaların somut hattını hem de bunların küresel ve yerel etkilerini —eleştirel bir gözle— değerlendirmeye çalışacağım.
Son dönemde hükümet duyuruları ve maliye/tax düzenlemeleri bir araya alındığında üç ana eksen öne çıkıyor:
Kapsamlı vergi-iadesi ve KDV iadesi düzenlemeleri: 2025’te KDV iadesi mekanizmalarında yapılan değişiklikler, bazı stratejik sektörlere (imalat, AR-GE, yazılım ve çevresel hizmetler gibi) öncelik verildiğini gösteriyor; bazı sektörlerde tam iade daraltılırken, öncelikli alanlarda destek yoğunlaştırılıyor. Bu, ihracatçı firmalara kısa vadede likidite sağlama ve fiyat rekabetini koruma amacı taşıyor.
İhracat uyum/denetim reformları ve gerçek-kimlikli beyan zorunluluğu: İhracat süreçlerinde yeni vergi dosyalama kuralları ile “gerçek isim” uygulaması getiriliyor; bu, dolandırıcılığı ve üçüncü taraf aracılığıyla kayıt dışı ihracatı azaltma amaçlı. Uyumluluğun sıkılaşması kısa vadede bazı küçük ihracatçıları zorlasa da uzun vadede kalite ve güvenilirlik açısından Çin mallarının itibarını koruyabilir.
Hizmet ihracatına yönelik destek mekanizmaları: Mal ihracatının ötesinde hizmet ihracatına destek verecek kredi sigortaları, vize kolaylıkları ve yetenek hareketliliğini artırıcı önlemler gündeme geliyor; böylece yazılım, mühendislik, profesyonel hizmetler gibi alanların dış pazar payı büyütülmek isteniyor.
Bu paketlerin toplamı, Pekin’in “ihracatı koru ama kaliteyi yükselt” mesajını veriyor: fiyat savaşına devam ederken, aynı zamanda teknolojik yoğunluğunu artırmayı hedefliyor.
2) Neden şimdi? Stratejik ve siyasi arka plan
Kısa cevap: büyüme baskısı + küresel belirsizlikler. 2025’te küresel talep kırılganlığı, ABD-Çin ticaret gerilimleri ve içeride düşük tüketim göstergeleri Pekin’i yeniden ihracat tarafında palyatif önlemler almaya itiyor. Dünya Bankası ve diğer kurumlar 2025 büyüme hedeflerine dair revizyonlar yaparken, Çin yönetiminin “hedefe ulaşmak için kısa vadeli teşvikler” stratejisini seçmesi şaşırtıcı değil. Bu çerçevede ihracata yönelik paketler hem öngörülen büyüme açığını kapatma hem de işsizliği ve kredi daralmasını yönetme işlevi görüyor.
3) Kısa vadeli etkiler — fırsatlar ve tuzaklar
Fırsatlar: İthal pazarlarda kısa süreli fiyat rekabetini sürdürebilmek, likidite sıkıntısı çeken KOBİ’lerin nefes almasını sağlamak, hizmet ihracatında yeni pazar kapıları açmak ve bazı stratejik sektörlerde küresel tedarik zincirinde tekrar ağırlık kazanmak mümkün. Ayrıca, dış politika ve yatırım ortaklıkları (ör. nadir topraklar, kritik hammadde projeleri) ile teknolojik kapasiteyi tamamlamaya yönelik adımlar atılırsa, orta vadede reel kazanımlar elde edilebilir.
Tuzaklar: Vergi-iadesi ve doğrudan destekler mali disiplini zorlayabilir; ayrıca bu tür teşvikler eğer “geçici” ve hedef odaklı değilse, kaynak israfına yol açabilir. İkinci olarak, sıkı uyum ve gerçek-kimlik uygulamaları kısa vadede ihracat hacmini geçici olarak azaltabilir; küçük ve bilgi eksikliği olan ihracatçılar süreçlere adapte olana kadar kayıplar yaşanabilir. Üçüncüsü, dış pazarlarda tepki riski var: rakip ülkeler Çin desteklerini haksız rekabet olarak algılayıp misilleme adımları atabilir; bu da ticaret gerilimlerini tırmandırır.
4) Hangi sektörler kazanır, hangileri kaybeder?
Kazanma potansiyeli yüksek sektörler: Yüksek katma değerli imalat (elektromekanik, yarıiletken yan sanayi, gelişmiş batarya bileşenleri), yazılım ve teknoloji hizmetleri, yeşil teknoloji ürünleri — zira KDV iadesinde öncelik verilen alanlar burada yoğunlaşıyor. Ayrıca devlet destekli ihracat kredileri ve sigorta ürünleri, büyük proje bazlı satışları destekleyebilir.
Risk altındaki sektörler: Düşük marjlı, emek yoğun ve komoditeye dayalı bazı üretimler kısa vadede fiyat baskısına rağmen rekabet avantajını kaybedebilir; çünkü KDV iadesi daraltmaları bu sektörleri zayıflatabilir. Küçük ihracatçıların uyum maliyetleri de burada ağırlık yapacak.
5) Küresel dengeler ve Türkiye için çıkarımlar
Çin’in ihracat odaklı hamleleri, tedarik zincirlerinin yeniden şekillendiği bir dönemde iki etkili sonuç doğurabilir: birincisi, bazı hammadde ve ara mal gruplarında Çin’in fiyat/tedarik üstünlüğü yeniden pekişebilir; ikincisi, gelişen pazarlar Çin’in finansman destekli girişimleriyle daha rekabetçi hale gelebilir. Türkiye açısından bu hem fırsat hem de rekabet anlamına geliyor. İhracatçı sektörlerimiz yüksek katma değerli niş alanlara yönelip kalite ve markalaşmaya yatırım yaparsa Çin’in kısa vadeli fiyat baskısına karşı direnç oluşturabilir; öte yandan, bazı ara mal ithalatlarında daha agresif fiyatlarla karşılaşma riski var. Ticaret politikası yapıcılarının bu dönemde pazar çeşitlendirmesini ve destek mekanizmalarını gözden geçirmesi akılcı olacaktır.
6) Uzun vadede ne olabilir? (Politika sürdürülebilirliği)
Eğer teşvikler hedefe yönelik, geçici ve reform odaklı ise (ör. AR-GE’ye bağlanan iade avantajları, dış pazarlarda kalite ve marka odaklı destekler) Çin’in politika seti orta vadede kalıcı bir rekabet gücü kazandırabilir. Ama eğer paketler geniş, maliyetli ve yapısal reformlarla desteklenmezse, büyüme etkisi sınırlı kalır ve borçlanma/yerel yönetim dengesizlikleri derinleşebilir. Bu noktada küresel tepkiler (damping/Misilleme önlemleri) ve iç uyum maliyetleri belirleyici olacak.
7) Sonuç: Bir rahatlama mı, yoksa geçici bir sersemletme mi?
Çin’in son hamleleri, kısa vadede ihracat rakamlarını koruyabilir ve bazı stratejik sektörlere nefes aldırabilir. Ancak politika başarısı, uygulamanın niceliğinden çok niteliğine bağlı: kime, ne kadar, hangi şartlarla verildiği ve uyum mekanizmalarının ne kadar etkin olduğu belirleyecek. Dünya ticareti 2025’te kırılgan; bu nedenle Pekin’in attığı adımlar küresel dengeleri yerinden oynatacak kadar güçlü olabilir — ama aynı şekilde, yanlış tasarlanırsa kısa bir “sersemletme” etkisiyle sınırlı kalma riski de var. Okurlar için şu basit kural geçerli: fiyat odaklı rekabet halen var, ama uzun vadeli yarış teknoloji, kalite ve güvenilirlik alanında verilecek.
Kaynak: Sanayi Haber Ajansı