Son yıllarda dünya ekonomisinin gidişatına bakınca, teknoloji alanında öne çıkan coğrafyaların sadece Silikon Vadisi ya da Batı Avrupa olmadığını, Doğu Avrupa ve Baltık ülkelerinin de dikkat çekici bir atılım içinde olduğunu görüyoruz. Bu tablo, Dijital Poland Foundation tarafından hazırlanan Dijital Champions CEE 2025 raporunda da somut verilerle ortaya konuluyor.
Rapora göre, Orta ve Doğu Avrupa’nın (CEE) en büyük 100 teknoloji şirketinin toplam piyasa değeri 117 milyar dolara yaklaşmış durumda. Kulağa ilk başta Batı’daki devlerle kıyaslandığında hâlâ düşük gelebilir; ancak bu rakam, bölgenin yakın geçmişine bakıldığında çok önemli bir ilerlemeye işaret ediyor.
Bölgede ilk 3’e kimler girdi?
Listede ilk üç sırayı alan şirketlere bakınca, bölgenin dinamizmi daha net anlaşılıyor: Estonya merkezli fintech devi Wise, Polonya’dan kargo ve lojistik alanında yenilikçi modeliyle öne çıkan InPost ve yine Polonya’dan e-ticaretin gözdesi Allegro.
Bu üç şirket, sadece yerel pazarda değil; Avrupa genelinde ve kısmen küresel ölçekte de kendini göstermeyi başarmış markalar. Özellikle Wise, uluslararası para transferlerinde sağladığı düşük maliyet ve hızlı işlem avantajıyla bir dönemin en büyük sorunlarından birine modern bir çözüm getirdi. InPost ise, paket dolapları gibi hayatı kolaylaştıran uygulamalarıyla, Avrupa’daki birçok tüketicinin günlük yaşamının parçası hâline geldi. Allegro ise, Polonya’da neredeyse “Amazon” kadar yaygın ve kendi ülkesinde çok güçlü bir marka algısına sahip.
Bu tablo bize şunu gösteriyor: Doğu Avrupa’daki şirketler, Batı’daki devleri taklit ederek değil; özgün fikirler, yerel ihtiyaçları anlayan çözümler ve yenilikçi iş modelleriyle fark yaratıyor.
Polonya’nın ağırlığı ve Baltıkların sürprizi
Raporda en fazla şirket çıkaran ülke Polonya. Toplamda 39 teknoloji şirketi listede yer alıyor ve bu şirketlerin toplam değeri 43 milyar doları geçmiş durumda. Polonya, Avrupa’nın en hızlı büyüyen dijital ekonomilerinden biri olma yolunda güçlü adımlar atıyor.
Fakat sürpriz sayılabilecek başarı ise Baltık Ülkelerinden geliyor. Litvanya, Letonya ve Estonya’dan toplamda 23 şirket listeye girmiş durumda. Daha da önemlisi; bu üç küçük ülkenin şirketleri, listenin toplam piyasa değerinin %30’undan fazlasını oluşturuyor. Oysa nüfus olarak Orta ve Doğu Avrupa’nın yalnızca %4’ünü temsil ediyorlar.
Estonya ve Çek Cumhuriyeti ise 13’er şirket ile listede yer alıyor; fakat Estonya’daki şirketlerin toplam değeri (21,7 milyar dolar), Çek Cumhuriyeti’ndekilerin neredeyse iki katı. Bu durum, Estonya gibi küçük bir ülkenin teknoloji alanında nasıl bir “start-up cenneti” hâline geldiğini de ortaya koyuyor.
Neden yükseliyorlar?
Peki Doğu Avrupa’da teknoloji sektörü neden bu kadar hızlı büyüyor? Bunun birkaç temel sebebi var:
– İyi eğitimli ve genç iş gücü: Mühendislik ve yazılım alanında yetişmiş genç nüfus, Batı’daki muadillerine göre hâlâ daha uygun maliyetlerle çalışabiliyor.
– Mak reasonable cost avantajı: Yatırımcılar için üretim ve yazılım geliştirme maliyetlerinin görece daha düşük olması, bu bölgeyi cazip hâle getiriyor.
– Yenilikçi iş modelleri: Şirketler, yerel pazarı çok iyi tanıyor ve Batı’da yeterince yaygın olmayan çözümleri burada geliştirip test edebiliyor.
– Uluslararası hedefler: Sadece kendi ülkelerine odaklanmayan, en baştan “global” düşünerek kurulan girişimler var.
PFR Ventures Yatırım Direktörü Rozalia Urbanek’in de dediği gibi, Polonya gibi ülkelerdeki yerel VC (risk sermayesi) ve PE (özel sermaye) fonlarının sayısının ve hacminin artması, bu büyümenin en büyük destekçisi. Yatırımcılar sadece maddi katkı sağlamıyor; aynı zamanda know-how, network ve küresel pazarlara erişim de sunuyor.
Avantajlar kadar engeller de var
Tabii tablo tamamen tozpembe değil. Allegro CEO’su Marcin Kusmierz, AB’nin düzenlemelerinin karmaşıklığına ve farklı ülkelerde aynı düzenlemelerin farklı şekilde uygulanmasının şirketler için büyük bir zorluk yarattığına dikkat çekiyor. Ayrıca AB dışından gelen, maliyet ve kalite açısından haksız rekabete yol açan firmalar da bölgenin teknoloji şirketlerini zorluyor.
Bir başka büyük engel de sermaye eksikliği. Özellikle küçük ve orta ölçekli şirketler, çok iyi fikirleri olsa bile bunları hayata geçirecek yeterli finansmana her zaman ulaşamıyor. InPost’tan Szymon Wałach’ın ifadesiyle, “Birçok şirketin dış pazarlara açılma potansiyeli var ama yeterli sermayeye sahip değiller.”
Yine de umut verici gelişmeler de var. 2024 yılında, CEE bölgesindeki teknoloji şirketlerine yapılan toplam yatırım 3,89 milyar euro’ya ulaşmış durumda. Polonya, 592,1 milyon euro ile en çok yatırım alan ikinci ülke. Listenin birinci sırasında ise Türkiye var. Bu da aslında yatırımcıların bölgeyi yakından takip ettiğini gösteriyor.
Baltık ülkelerinin farklı vizyonu
Estonya, Litvanya ve Letonya örneği aslında çok öğretici. Küçük nüfusları ve kısıtlı iç pazarlarına rağmen, bu ülkeler baştan itibaren global düşünerek girişimlerini kuruyor. Estonya, e-oturum (e-residency) programı gibi radikal ve yenilikçi bir devlet politikasıyla dünyanın dört bir yanından girişimcileri kendine çekiyor.
Bu vizyonun meyvesi olarak Wise gibi unicorn’lar doğuyor. Litvanya fintech’te Avrupa’nın önde gelen merkezlerinden biri hâline geliyor. Letonya’da ise siber güvenlik ve yazılım geliştirme alanında dünya çapında çözümler üreten firmalar çıkıyor.
Sonuç: Batı’ya yetişmek değil, kendine özgü bir başarı hikâyesi yazmak
Bugün Polonya, Estonya, Litvanya ve diğer CEE ülkeleri Batı Avrupa’yla aradaki farkı kapatmaya çalışıyor gibi görünse de aslında daha önemlisi kendilerine özgü bir dijital ekosistem inşa ediyorlar.
– Yerel pazar ihtiyaçlarını çok iyi bilen,
– Global vizyonla kurulan,
– Uygun maliyet ve yetenek avantajını kullanan,
– Yatırımcıların ilgisini çekebilen girişimler sayesinde, bölge önümüzdeki yıllarda daha da hızlı yükselebilir.
Bu tablo, sadece bölgenin kendi iç dinamikleri açısından değil; aynı zamanda dünyadaki teknolojik dengeler açısından da yeni bir denge kurulabileceğine işaret ediyor. Doğu Avrupa, artık sadece “takip eden” değil; bazı alanlarda öncülük eden bir coğrafya olma yolunda ilerliyor.
Kaynak: Sanayi Haber Ajansı