EKİM AYI TÜKETİCİ GÜVEN ENDEKSİ

Yayınlama: 02.12.2024
28
A+
A-
Sanayi Haber Ajansı İstanbul Temsilcisi Ekonomist / Yazar

Ülkelerin uluslararası piyasalarsa kredibilitesini ölçmek için kredi derecelendirme kuruluşları tarafından birtakım değerlendirmeler yapılır. (Standart poors, Moody’s, Fitch bu kuruluşlara örnek verilebilir.) Bu değerlendirmeler sonucunda bir bazı verilere ulaşılır ve uluslararası yatırımcılar bu sonuçlara göre karar verirler.

Ülke içinde ise tüketicinin ekonomiye güven hesaplamaları yapılmaktadır. Ekonomiye olan güvenin ölçülmesi için devletler bazı hesaplara başvurur. Ülkemizde bu araştırmalar TÜİK (Türkiye istatistik kurumu), TCMB (Türkiye Cumhuriyet merkez bankası) tarafından yapılmaktadır. Araştırma sonuçları her ay kamuoyuna açıklanır.

Tüketici güven endeksi hesaplanırken bağımsız olarak hazırlanan bir anket soruları tüketiciye yöneltilir. Bu sorular enflasyon, işsizlik, harcama ve tasarruf yöntemleri gibi ekonomik olaylardan oluşur ve tüketicinin bu konulardaki eğilimlerinin cevapları aranır. Sorulara tüketici tarafından verilen cevaplar pozitif ve negatif cevaplar olarak oranlanır. Pozitif cevap verenlerin yüzdelerinin yüzdesinden negatif cevap verenlerin yüzdesi çıkarılır ve çıkan farka yüz ilave edilir. Oluşturulan endekslerin aritmetik ortalaması hesaplanarak tüketici güven endeksine ulaşılır. Çıkan sonuç 100 ile 200 arasında ise tüketiciler bugün ve gelecekte ekonomiye güveniyor demektir.

Ankete katılanlara ayrıca mevcut 12 aydaki gelirleri, önümüzdeki dönemde yaşanacak gelir artışları, şahsi mali durumları önümüzdeki 3 aylık dönemde borçlanma yapabilecekleri veya yapamayacakları değerlendirilir.

Ülkemizde tüketici güven endeksi konusunu biraz açalım.

Ekonomide güven sağlanması önemli bir olaydır ama bu güveni sürdürebilir kılmak en önemlisidir. Çünkü ekonomide güven kırıldığı zaman tekrar güven sağlamak oldukça zordur. Kasım 2020 de önlenemeyen döviz kurlarının yükselişi ve yüksek faize karşı çıkılması nedeniyle yapılan merkez bankası başkanlığı ve hazine bakanlığı değişimi yapılmış ve faizleri yükseltilerek döviz kurları düşme eğilimine girmişti. Tüketicinin ekonomiye güveninin yükseldiği ve ülkeye sıcak paranın girmeye başladığı tam bu dönemde yapılan merkez bankası başkanlığı değişimi piyasaları alt üst etti. Döviz fiyatları yükselişe geçti, enflasyon artışı hızlandı ve tüketicinin ekonomiye olan güveni azaldı. Daha da ötesi yaşadığımız salgın nedeniyle işyerlerinin kapanması da tüketicinin ekonomiye olan güvenini iyice azalttı. Neredeyse tüm sektörler için ekonomiye olumla bakma olayı negatifleşti.

Son yapılan 2023 yılı genel seçimlerinden sonra işbaşına gelen ekonomi yönetimi düşük faiz politikasından vazgeçerek tam bir U dönüşü yaptı ve %8,5 olan politika faizi %50 ye kadar kademeli olarak çıkarıldı. Döviz kurları da serbest bırakılınca enflasyon yüksek seyretse de yabancı yatırımcılar doların yükselmesi ile birlikte ülkemize gelmeye başladı. Bunlardan bazıları carry trade yöntemine yöneldi, bazıları da borsaya yöneldi. Yani ekonomide mayıs ayından itibaren bir iyileşme oldu gibi gözüküyor. Yılın ikinci yarısında yetkililerin sık sık dile getirdiği enflasyonun düşme eğilimine girmesi de iyimser tahminleri arttıracak ekonomiye olan güven hem yurt içinde hem yurt dışında artacaktır.

Ancak yılın ikinci yarısında enflasyonun düşmesi baz etkisiyle olacağında dezenflasyona girilse bile fiyatların düşmesi söz konusu değildir. Artış oranlarında azalma görülecektir. Yani vatandaşlarımızın geçim derdi devam edecektir. Yukarıda bahsetmeye çalıştığım gibi merkez bankası döviz rezervimiz tarihinde en yüksek noktaya ulaşmış olmasına rağmen bu gelişme swap ve CARRY TRADE yoluyla gerçekleştiğinden güven vermeyebilir. Yani faizlerin yüksek olmasından yararlanmak isteyen yabancılar bir müddet sonra paralarını alıp gideceklerdir.

Öte yandan dış borç faizleri, bütçe açığı nedeniyle daha önce ek vergi uygulaması yapılmayacağı açıklanmasına rağmen yeni vergilerin uygulamaya geçeceğinin açıklanması halkımızda güvensizlik olayını negatif yönde etkilemiştir. Bir diğer önemli konu da enflasyon oranının düşeceği yönünden birçok kez tarih vererek açıklanmasına rağmen bir türlü gerçekleşmemesi ve en son hazine ve maliye bakanımızın enflasyon hakkında tarihi ötelemesi de vatandaşın güvenini azaltmıştır. Yapılan veya yapılacak olan vergi düzenlemeleri haklı olabilir. Çünkü ihtiyaç var ama her defa da vatandaştan fedakârlık istenmesi yanlıştır. En basitinden a veya b partisi mensuplarının özel uçak kullanması, kiralık araç ve binaların önüne geçilememesi vatandaşın dilinden düşmemektedir. Öncelikle alınan tasarruf önlemleri önce devlet olarak uygulanmalıdır. Bu durumda vatandaşın ekonomiye olan güveninden söz etmek oldukça zordur.

Son birkaç yıldan bu yana asgari ücrete yapılan ara zammın bu yılın ortasında yapılmaması, en düşük emekli maaşına seyyanen 2500 TL, diğer emeklilere ise ocak-haziran dönemi enflasyon oranı olan %24,73 artış yapılması yetersiz kaldığından tüketicilerin ekonomiye olan güveni daha da azalmıştır. Çünkü son yapılan yüksek oranlı elektrik ve akaryakıt zamlarından sonra temmuz ayında enflasyon yüksek çıkmıştır. Dolayısıyla haziran ayında da azalan tüketici güven endeksi ağustos da azalmaya devam etmiş, eylülde ise az da olsa yükselmiştir. Ekim ayında da tüketici güven endeksi %3 oranında yükseldiği TÜİK tarafından açıklanmıştır. Ancak TÜİK verileri her zaman olduğu gibi tartışma konusudur.

Ekim ayı tüketici güven endeksi TÜİK tarafından aşağıdaki şekilde geçtiğimiz günlerde kamuoyuna açıklanmıştır.

Tüketici güven endeksi 80,6 oldu

Türkiye İstatistik Kurumu ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası iş birliği ile yürütülen tüketici eğilim anketi sonuçlarından hesaplanan tüketici güven endeksi, Eylül ayında 78,2 iken Ekim ayında %3,0 oranında artarak 80,6 oldu.

Kaynak: SANAYİ HABER AJANSI

Yazarın Son Yazıları
2024 ULUSAL EĞİTİM İSTATİSTİKLERİ GİRİŞ Türkiye’nin eğitim alanındaki gelişmeleri, ülkenin sosyoekonomik kalkınmasının en önemli göstergelerinden biri olarak kabul ediliyor. Eğitimde elde edilen ilerlemeler hem bireylerin hayat kalitesini yükseltiyor hem de toplumun genel refahına büyük katkı sağlıyor. 2024 yılına ait ulusal eğitim istatistikleri, özellikle yükseköğretim mezuniyet oranları, okuryazarlık düzeyi ve ortalama eğitim süresi gibi temel parametrelerde dikkate değer değişimler olduğunu ortaya koyuyor. Bu kapsamlı analizde, 2008 yılından günümüze uzanan eğitim verileri ışığında, Türkiye’de eğitimde yaşanan gelişmelerin boyutlarını ayrıntılı şekilde ele alacağız. Ayrıca OECD ülkeleriyle kıyaslamalar yaparak, Türkiye’nin uluslararası alandaki konumunu da değerlendireceğiz. 1. YÜKSEKÖĞRETİM MEZUN ORANINDAKİ DRAMATİK ARTIŞ 2008 yılında 25-34 yaş grubundaki genç nüfusun sadece %13,5’i yükseköğretim mezunu iken, bu oran 2024 yılında %44,9’a yükselmiştir. Bu artış, Türkiye’de yükseköğretime erişimde ve tamamlamada ciddi bir dönüşümün yaşandığını gösteriyor. Kadın ve erkek nüfusun eğitimdeki ilerlemesine baktığımızda ise kadınlarda daha dikkat çekici bir gelişme gözlemlenmektedir. 2008’de kadınlarda yükseköğretim mezun oranı %12,5 iken, 2024’te %48,9’a kadar çıkmıştır. Erkeklerde ise %14,6’dan %41,1’e yükselme söz konusudur. Bu veriler, kadınların eğitim fırsatlarına erişiminin ve eğitimdeki başarılarının arttığını, cinsiyet eşitliği yönünde önemli bir yol alındığını göstermektedir. Ayrıca bu artış, iş gücü piyasasında kadınların daha aktif rol almasını da desteklemektedir. 2. TÜRKİYE VE OECD ÜLKELERİ ARASINDAKİ YÜKSEKÖĞRETİM MEZUNİYETİ KARŞILAŞTIRMASI OECD’nin 2022 yılı verilerine göre, 25-34 yaş grubunda yükseköğretim mezunlarının oranı ortalama %47,4’tür. Türkiye ise %42,9 ile bu ortalamaya oldukça yaklaşmıştır. Bu, Türkiye’nin eğitimde yakaladığı ilerlemenin uluslararası platformda da karşılık bulduğunun bir göstergesidir. OECD ülkeleri arasında en yüksek yükseköğretim mezuniyet oranı %69,6 ile Güney Kore’ye aitken, en düşük oran %27,3 ile Meksika’da görülmektedir. Türkiye’nin bu skalada orta-üst seviyede yer alması, eğitim politikalarının doğru yönde ilerlediğini ve genç nüfusun eğitimde daha donanımlı hale geldiğini işaret eder. 3. 25 YAŞ VE ÜZERİNDEKİ NÜFUSTA EĞİTİM DÜZEYİ Sadece genç nüfus değil, 25 yaş ve üzerindeki genel nüfusta da yükseköğretim mezun oranı son 16 yılda ciddi artış göstermiştir. 2008’de %9,8 olan bu oran, 2024’te %25,3’e ulaşmıştır. Bu, yetişkin nüfusun da eğitim seviyesinin yükseldiğini gösterir. Ortaöğretim ve üzeri eğitim düzeyini tamamlayanların oranı ise 2008’de %26,5 iken, 2024’te %49,4’e yükselmiştir. Bu da Türkiye’de genel eğitim seviyesinin her yaş grubunda arttığını, eğitimde süreklilik ve yaygınlık sağlandığını ortaya koyar. 4. ORTALAMA EĞİTİM SÜRESİ VE BÖLGESEL FARKLILIKLAR 2024 yılı verilerine göre, Türkiye’de 25 yaş ve üzeri nüfusun ortalama eğitim süresi 9,5 yıldır. Kadınların ortalama eğitim süresi 8,8 yıl olurken, erkeklerde bu süre 10,2 yıldır. Bu fark, eğitimde cinsiyet eşitliğine ulaşmak için atılması gereken adımların halen olduğunu göstermektedir. Bölgesel farklılıklar ise dikkat çekicidir. Ortalama eğitim süresi en yüksek olan il Ankara’dır (10,8 yıl). İstanbul, Eskişehir, Kocaeli ve İzmir gibi büyükşehirler de yüksek eğitim süresi ortalamasıyla bu listeyi takip etmektedir. Buna karşılık Ağrı, Şanlıurfa, Muş, Kastamonu ve Van gibi illerde ortalama eğitim süresi görece düşüktür (7,5 yıl ile Ağrı en düşük). Bu durum, bölgeler arası eğitim fırsatları ve erişiminde eşitsizliklerin devam ettiğini göstermektedir. Devlet politikalarının bu farklılıkları azaltmaya yönelik odaklanması önem taşımaktadır. 5. EĞİTİM SÜRESİNDEKİ SON 10 YILLIK ARTIŞ 2015-2024 yılları arasında ortalama eğitim süresinde en yüksek artış %51,6 ile Şırnak’ta gerçekleşmiştir. Bunu %42,1 ile Hakkâri, %39,9 ile Muş, %38,5 ile Şanlıurfa ve %37,3 ile Bingöl takip etmektedir. Bu illerdeki artışlar, bölgesel kalkınma çabalarının eğitim alanında da olumlu sonuç verdiğine işaret ediyor. Öte yandan, Ankara, Eskişehir, Tekirdağ, İzmir ve İstanbul gibi büyükşehirlerdeki artış oranları %13-16 arasında kalmıştır. Bu illerde zaten eğitim süresi yüksek olduğu için artış oranı daha düşük görünmektedir. 6. OKURYAZARLIK ORANI YÜKSELDİ 6 yaş ve üzeri nüfusta okuma yazma bilenlerin oranı 2008’de %91,8 iken, 2024 yılında %97,8’e yükselmiştir. Bu oran, kadınlarda %86,9’dan %96,2’ye, erkeklerde ise %96,7’den %99,3’e çıkmıştır. Okuryazarlık oranındaki bu artış, temel eğitime erişimin yaygınlaşmasının yanı sıra, özellikle kadınlarda eğitim hakkının önemli ölçüde genişlediğini gösteriyor. Okuryazarlık, bireylerin toplumsal hayata katılımı ve ekonomik faaliyetlere dahil olması açısından hayati bir beceridir. 7. EBEVEYNLERİN EĞİTİM DÜZEYİ VE BİREYLERİN EĞİTİM BAŞARISI 2024 verileri, ebeveynlerin eğitim düzeyinin çocukların eğitim başarısı üzerinde güçlü bir etkisi olduğunu ortaya koyuyor. Annesi yükseköğretim mezunu olan fertlerin %84,4’ü yükseköğretimi tamamlamışken, bu oran babası yükseköğretim mezunu olanlarda %80,3 olarak tespit edilmiştir. Annesi ortaöğretim mezunu olanların %64,3’ü, babası ortaöğretim mezunu olanların ise %55,7’si yükseköğretim mezunudur. Ebeveynlerin daha düşük eğitim seviyesine sahip olması durumunda ise yükseköğretim tamamlama oranları belirgin biçimde düşmektedir. Bu veriler, eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması ve ailelerin eğitim seviyesinin yükseltilmesinin, ülkenin genel eğitim düzeyini artırmada kritik öneme sahip olduğunu göstermektedir. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME Türkiye’nin eğitim alanında son 16 yılda yaşadığı dönüşüm gerek genç nüfus gerekse genel nüfus açısından oldukça olumlu ve cesaret vericidir. Yükseköğretim mezun oranlarının önemli ölçüde artması, okuryazarlık oranlarının yükselmesi ve ortalama eğitim süresindeki gelişmeler, ülkemizin eğitimde ileriye doğru sağlam adımlar attığını gösteriyor. Ancak bölgesel farklılıklar, cinsiyetler arası eşitsizlikler ve ebeveynlerin eğitim seviyesine bağlı değişkenlikler gibi konular, dikkatle ele alınması gereken alanlar olarak kalmaya devam ediyor. Eğitimde kaliteyi artırmak ve fırsat eşitliğini sağlamak adına özellikle dezavantajlı bölgeler ve gruplar için hedeflenmiş politikalar önem arz etmektedir. Sonuç olarak, Türkiye’nin eğitimde yakaladığı başarı, sürdürülebilir kalkınmanın temel taşlarından biridir ve bu alandaki gelişmelerin takip edilmesi, ülkenin geleceği için kritik öneme sahiptir. Kaynak: TÜİK ZAFER ÖZCİVAN Ekonomist-Yazar zozcivan@hotmail.com
30.05.2025
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.