KREDİ FAİZLERİ

Yayınlama: 12.09.2024
21
A+
A-
Sanayi Haber Ajansı İstanbul Temsilcisi Ekonomist / Yazar

İster ticari ister üretim olsun her işletme Pazar payını genişletmek, hedef kitlesine sürekli eklemeler yapmak, ürün gamını genişletmek, teknolojiye ayak uydurmak için makine ve teçhizat yatırımı yapmak, ihracatı arttırarak ülkeye döviz girdisi sağlamak yani kısaca büyümek için ek kaynak ihtiyacı duyacaktır. İşte bu ek kaynak bankalardan kullanılan kredilerdir ve bunların bir maliyeti vardır o da faizdir. Bir başka deyişle nasıl bir gayrimenkulü bir bedel karşılığında kullanıma verip kira alıyorsunuz, faiz de paranın kirasıdır.

Faiz, manevi değerlerimize göre hiçbir vatandaşımız tarafından benimsenmeyen, hatta sıfır olması istenen bir faktördür. Ancak ekonomi bir bilim dalıdır ve bilimin dışına çıkmadan uygulama gerektiren bir sistemdir ve ekonomide dengenin sağlanasında önemli rol oynar. Ülkemizde faiz konusunda yaklaşık üç yıldan bu yana yaşadıklarımızdan dolayı hepimiz az veya çok bilgi sahibi olduk.

Kredi faizlerinin oranını belirleyen en büyük faktör politika faizleridir. Özel veya devlet fark etmeksizin bankalar paraya ihtiyaç duyduklarında T.C. Merkez Bankasından genel olarak bir haftalık vade ile borç para alırlar. Politika faizi ise işte diğer bankaların merkez bankasından aldıkları paranın faiz oranıdır. Politika faiz oranı çeşitli kriterler (Piyasanın genel durumu, üretim kaynaklarının kullanımı, enflasyon oranı, halkın refah düzeyi, döviz kurları gibi) dikkate alınarak merkez bankası para politikaları kurulu tarafından her ay belirlenir. Merkez bankasından borç alan bankalar aldıkları bu parayı ihtiyaç sahiplerine, üretim veya ticari işletmelerine kredi olarak tabii ki üstüne belli bir miktar kar koyarak satarlar. Bu da işletmelerin ve ihtiyaç sahiplerinin kredi maliyeti olarak üretim ve satış fiyatlarına zorunlu olarak yansıtılır.

Krediler günümüzde taşıt kredisi, konut kredisi, ihtiyaç kredisi, ihracat kredisi gibi çeşitli şekillerde isimlendirilir ve piyasada çeşitli sektörlerde canlılık işte bu kredi oranlarının yüksekliğine ve düşüklüğüne bağlıdır. Özellikle üretim işletmeleri için düşük faiz ve uzun vadeli krediler idealdir.

Ülkemizde hepimizin bildiği gibi yaklaşık 2,5 yıl yaşadığımız düşük faiz yüksek kur döneminden sonra görev başına gelen ekonomi yönetimi dünyada hiçbir ülkede uygulanmayan bu para politikalarda vaz geçerek ve yanlış olduğunu kabul ederek Mayıs 2023’den Temmuz 2024’e kadar politika faizini %8,5 dan %50 ye kadar yükselttiği halde enflasyon düşme eğilimine bile girmemiştir. Çünkü yanlış bir sistem olan düşük faizde uzun süre ısrar edilmiş ve karardan geç dönülmüştür. Enflasyonun yükselmesi kolaydır ama düşürülmesi çok zaman alır yani denge bozulduğu zaman tekrar yerine getirmek çok zordur.

Aslında düşük faiz dönemine geçmemizin temel nedeni üretime yönelik işlemlerde kredi maliyetlerini düşürerek üretim kaynaklarını en verimli şekilde kullanmak, üretim yapılması için girişimcilerinin önünü açmak, yabancı yatırımcıların ülkemize gelmesini sağlamak ve bu sayede ülkede üretimi çoğaltarak ülkeye döviz girdisinin önünü açmak ve dolayısıyla merkez bankası döviz rezervlerini yükselterek enflasyonun kontrol altına alınmasını sağlamaktı ve ilk bakışta iyi analiz edildiğinde  doğru bir sistemdir. Ancak uygulamada bir türlü ucuz krediler üreticiye ulaşamadığından sistem amacına ulaşamamış, döviz kurları astronomik şekilde artmış, enflasyon da beklenenden daha hızlı yükselişe geçmişti. Kurların yükselişini önlemek için ortaya konulan kur korumalı mevduat sistemi de fakirden alınıp zengine verilerek hazineye yaklaşık 850 milyar TL yük getirmiştir ve bugünkü merkez bankasının 818 milyar TL zarar etmesine sebep olmuştur.

Günümüzde politika faizlerinin yüksek olması nedeniyle yukarıda bahsettiğim gibi kredi faizleri de yükseldiğinden işletmelerin ve ihtiyaç sahiplerinin krediye ulaşmaları zorlaştığı gibi gibi maliyet de yüksek olduğundan hiç kimse almak istememektedir. Çünkü üretim veya işletme maliyetlerinin bu kadar yüksek kredi alarak karşılanması mümkün değildir. Kaldı ki rekabetçi bir ortamda bu maliyetle kredi kullanmak başlı başına bir hata olacaktır ve işletmelerin zararınadır. İşin en önemli tarafı kredi maliyetlerinin yüksek olmasından dolayı bazı işletmeler üretimi azaltmaya, çıkan personelin yerine yenisini almamaya daha da ötesi maalesef konkordato ve iflaslara gitmektedir. Döviz kurlarının 3-4 aydan bu yana yatay seyretmesi sonucu ihracat da gerilemeye doğru gitmektedir. Çünkü üretimde artan hammadde, yarı mamul ve diğer girdi maliyetleri her geçen gün artarken başka bir deyişle giderler sürekli olarak yükselirken gelirlerin sabit kalması sonucu kar imkânı ortadan kalktığından ihracat yapmak istemeyen işletmelerin sayısı giderek çoğalmaya başlamıştır. Bu durumda yabancı müşteri kaybına uğrayan işletmeler olduğu gibi ülkemize olan döviz girdisi de azalacaktır. Dolayısıyla kurların yatay seyretmesini kabul etmeyen ihracatçılar haklıdır.

Ülkemizde 2024 yılının ilk yarısında %18,6 büyüme gösteren kredi hacmi ikinci yarıda yukarıda saymaya çalıştığım sebeplerden dolayı yavaşlama eğilimine girmiştir. Haziran sonu baz alındığında ihtiyaç kredisinde ortalama faiz oranı%74,6, ticari kredi faiz oranı %61,1 kadar yükselmiştir. Buna mukabil döviz kredi faizlerinde ortalama %8,5-9 civarında görülen oran nedeniyle artış meydana gelmiştir.

Ekonomi yönetiminin haziranda aldığı zorunlu karşılık önlemiyle döviz kredilerindeki artışın da hız kestiği görülüyor. 2024 yılının ilk yarısında bankaların toplam kredi hacmi 2 trilyon 173 milyar lira artış ve yüzde 18,6 büyüme ile 13 trilyon 803 milyar liraya ulaştı. Düşük faiz politikasının izlendiği 2023’ün ilk altı ayında toplam kredilerde yüzde 32 oranında büyüme görülmüştü.

Bir başka konu da kredi kullanım hacminin büyümesidir. Enflasyon altında ezilen, alım gücü giderek azalan, hayat pahalılığını sonuna kadar hisseden halk çareyi kredi kartı kullananımında aramak duruma gelmiş, hatta bir bankanın borcunu diğer bankadan aldığı kredi ile öder duruma gelmiştir.

Sözcü gazetesinden Mehtap Özcan’ın haberinde yer alan bilgilere göre;

Sene başında 1 trilyon 155 milyar lira olan bireysel kredi kartları hacmi haziran sonu itibarıyla 313 milyar 260 milyon liralık artış gösterdi. Böylece vatandaşın kart borcu yüzde 27,1 artışla 1 trilyon 468 milyar liraya çıktı. Taşıt, konut ve ihtiyaçtan oluşan tüketici kredileri ise altı ayda 212 milyar 634 milyon lira artışla yüzde 14,4 büyüyerek ve 1 trilyon 726 milyar liraya yükseldi. İlk çeyrekte kart harcamaları toplamı yıllık yüzde 122,2 artışla 3 trilyon lira, ikinci çeyrekte yıllık yüzde 99,1 artışla 3,6 trilyon lira tutarında gerçekleşti.

Atı aylık kredi büyümesinin 525 milyar 895 milyon liralık tutarı tüketici kredileri ve kredi kartlarında gözenirken, ticari kredi hacmi de 1 trilyon 647 miyar lira arttı. Böylece bankacılık sektörünün tüketici kredileri ve bireysel kredi kartları hacmi yılın ilk altı ayında yüzde 19,70 büyüme ile 3 trilyon 195 milyar liraya, toplam ticari kredi hacmi ise yüzde 18,4 artışla 10 trilyon 609 milyar liraya ulaştı. TL krediler ilk çeyrekte yüzde 8,8 olurken, ikinci çeyrekte hız keserek yüzde 3,9’a geriledi. Aylık artış nisanda yüzde 0,2, mayısta yüzde 1,9, haziranda yüzde 1,7 oldu. Yabancı para kredileri ise dolar cinsinden ilk çeyrekte yüzde 4,6, ikinci çeyrekte hızlanarak yüzde 12,4 arttı. Döviz kredilerinde aylık artış nisanda yüzde 4,5, mayısta yüzde 6,8 olurken, haziranda alınan ek tedbirler neticesinde yüzde 0,7 ile durma noktasına geldi.

Kaynak: SANAYİ HABER AJANSI

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.