İçinde bulunduğumuz ekonomik kriz ortamında az bir kesim haricinde dar ve sabit gelirli vatandaşlarımız başta olmak üzere nüfusumuzun büyük bir çoğunluğu ekonomik darboğazın içine girdiler ve her geçen gün ağırlaşan koşullar nedeniyle yaşam savaşı vermeye devam ediyorlar. Enflasyonun yüksek seyretmesi, alım gücünün her geçen gün düşmesi, hayat pahalılığının artması, ücret ve maaşların geçinmek için yetersiz kalması nedeniyle gelirlerin giderleri karşılayamaması sebebiyle borç miktarı her geçen gün arttığından adeta borçla yaşayan bir toplum olma yolunda ilerliyoruz ve borçlarımız sürekli arttığından ödeme güçlüğü içindeyiz.
Açlık sınırının 26000TL’yi, yoksulluk sınırının ise 87000 TL’yi aştığı bir ortamdan en düşük emekli maaşının 14469 TL, asgari ücretin ise 22104 TL gibi düşük bir rakam olması insanların geçimini iyice zora sokmakta hatta imkânsız duruma getirmektedir. Her maaş ve ücret artışı döneminde olduğu gibi bu dönemde de en düşük emekli maaşına %15,75 zam yapılması, asgari ücretin %30 arttırılması yaklaşım değildir. Bırakın yoksulluk sınırını en düşük emekli maaşı ve asgari ücret açlık sınırına eşitlenmeli ve her ay TÜİK tarafından verilen enflasyon oranı baz alınarak güncellenmelidir. Verilen farklar zam değil, enflasyon farkından da düşüktür. Çünkü yaşadığımız son altı aylık TÜİK in belirlediği enflasyon kadar atış verilmiş, asgari ücrete ise belirttiğim fark da verilmemiştir. Kaldı ki TÜİK in değerlendirmelerde kullandığı verilerin yanlış olduğu geçtiğimiz aylarda ekonomim gazetesi yazarı Sn. Alaattin Aktaş tarafından ortaya çıkarılmıştır. Zaten yıllardan bu yana TÜİK verilerinin inandırıcı olmadığından halk tarafından kabul edilmektedir. TÜİK bir devlet kurumu olduğu için ona güvenmek, hesaplamalarımızda verilerini baz almak durumundayız.
Ekonomi yetkilileri ve siyasiler sık sık “halkımızı enflasyona ezdirmedik ezdirmeyeceğiz, enflasyon şu tarihte düşecek gibi açıklamalarından bıktık ve şimdiye kadar açıkladıkları fiyatların yerinde sayması, enflasyon oranlarının düşeceği yönünde yapılan tahminlerin hiçbiri tutmadı ve aksine fiyat artışları yüksek oranda yapılmaya başladı. İçinde bulunduğumuz ekonomik ortamda devletimizin paraya ihtiyacı olduğu kesindir. Ancak vatandaşa bu kadar yüklenilmesi doğru değildir. KKM ile fakirden alıp zengine verme, zengin fakir ayrımı yapılmaksızın dolaysız vergi tahsilatı, bazı büyük şirketlerin vergi borçlarının silinmesi, yap işlet devret projelerinin çocuklarımızı ve torunlarımız borçlandırması, devletten üç beş maaş alan bürokratlar, kullanılan özel uçaklar ve buna benzer bir çok savurganlıklar kamuoyunun gündeminde iken sıra emekliye gelince bütçe yok denilmesi vatandaş tarafından kabul edilecek bir durum değildir ve kahvede, sokakta her yerde bu tür konular vatandaşların gündemindedir.
Haber Express gazetesinin konuya dair haberleri aşağıdaki gibidir.
BDDK mart verilerine göre kredi kartı borçlarında son 5 yılda yüzde 1056 artış yaşandı. Takibe düşen kredilerde en büyük artış ihtiyaç kredileri ve kredi kartlarında görüldü.
BDDK verilerine göre son 5 yılda kredi kartı borçlarında rekor artış yaşandı. Takibe düşen kredi kartı borçları yüzde 1056, ihtiyaç kredileri ise yüzde 498 arttı. Bireysel kredilerde ağırlık kredi kartlarına kaydı.
Bireysel kredilerde yön değişti: Kredi kartı kullanımında patlama
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) yayımladığı 2025 Mart ayı bülteni, son 5 yılda bireysel kredi kullanımındaki dramatik dönüşümü gözler önüne serdi. Özellikle kredi kartları ile ihtiyaç kredilerindeki hızlı artış, konut kredilerinin ciddi şekilde gerilemesiyle dikkat çekiyor.
2020 yılı başında bireysel kredi portföyünde önemli yer tutan konut kredileri, 2025’in ilk çeyreği itibarıyla yerini büyük ölçüde kredi kartlarına bıraktı. Bu durum, Türkiye’deki bireylerin borçlanma ve harcama eğilimlerinin belirgin biçimde değiştiğini ortaya koydu.
Kredi kullanımında dramatik kayma
Ekonomim ‘den Şeyda Uyanık’ın aktardığına göre, 2020’de bireysel kredilerin yaklaşık yüzde 34’ünü oluşturan konut kredileri, 2025 Mart itibarıyla yüzde 13,16 seviyesine kadar geriledi. Aynı dönemde taşıt kredilerinin oranı yüzde 1,16’dan yüzde 1,59’a çıktı.
Buna karşılık, kredi kartlarının bireysel krediler içindeki payı yüzde 20’den yüzde 48’e yükselerek en yüksek seviyeye ulaştı. Bu yükselişle birlikte, bireysel kredilerdeki en büyük kalem artık kredi kartı borçları oldu. İhtiyaç kredilerinin oranı ise yüzde 45,19’dan yüzde 37’ye geriledi.
Takipteki kredilerde kart ve ihtiyaç borçları öne çıktı
Bireysel kredi kullanımındaki değişim, takibe düşen alacaklarda da ciddi sonuçlar doğurdu. Kredi kartı borçlarında takibe düşme oranı yüzde 1056 artarken, ihtiyaç kredilerindeki takip artışı yüzde 498 olarak kayıtlara geçti.
Kredi kartı takip borçlarındaki artış: %1056
İhtiyaç kredilerinde takip artışı: %498
Taşıt kredilerinde takip artışı: %20
Konut kredilerinde takip azalması: %36
Takip oranlarında güncel tablo
Kredi türlerine göre takipteki borç oranları da şu şekilde:
Konut kredileri: 2020’de %0,61 → 2025’te %0,15
Taşıt kredileri: %2,91 → %0,37
İhtiyaç kredileri: %4,46 → %4,64
Kredi kartları: %5,40 → %3,68
Bu veriler, konut ve taşıt kredilerinde takibe düşme oranlarının düştüğünü; ancak ihtiyaç kredilerinde artış olduğunu gösteriyor. Kredi kartlarında takip oranı düşse de borç miktarındaki artış olağanüstü boyutlara ulaştı.
Uzmanlar uyarıyor: Harcamalarda dikkatli olunmalı
Ekonomistler, kredi kartı borçlarının hızlı artışının, hane halkının gelirine kıyasla daha fazla harcama yapma eğilimini yansıttığını belirtiyor. Artan enflasyon ve faiz oranlarının da bu borçluluk seviyesini daha da riskli hale getirdiği vurgulanıyor.
Finans uzmanları, tüketicilere harcama ve borçlanma dengesine dikkat etmeleri, mümkünse yapılandırma yollarına başvurmaları gerektiği konusunda uyarılarda bulunuyor.
Kaynak: Sanayi Haber Ajansı