Kurban Bayramı, geçmişte olduğu gibi toplumun tüm katmanlarını ortak bir duyguda buluşturan, aidiyet duygusunu pekiştiren ve kolektif değerleri diri tutan bir zaman dilimi olmaktan uzaklaşıyor. Yeni yapılan bir araştırma, bu kutsal günün artık çok daha farklı anlamlar taşıdığını, bireysel yaşam tercihlerinin geleneksel ritüellerin önüne geçtiğini açıkça ortaya koyuyor. Ortaya çıkan tablo, yalnızca bir dini pratiğin dönüşümünü değil, aynı zamanda toplumun kendi hafızasında meydana gelen bir değişimi de gözler önüne seriyor.
PRAGMA Araştırma’nın 2025 verilerine göre Türkiye’de Kurban Bayramı, büyük ölçüde bir dinlenme ve kaçış zamanı olarak algılanıyor. Dinî vecibelerin yerine getirilmesi, yardımlaşma, kurban kesimi ya da akraba ziyaretlerinden çok; tatil, bireysel konfor ve şehirden uzaklaşma arzusu öne çıkıyor. Bu tablo, bayramın anlam kaymasına uğradığını, toplumsal bağların giderek zayıfladığını gösteriyor. Kısacası, bir zamanlar “birlik, bereket ve ibadet” ile özdeşleşen bayram, artık “tatil, mola ve uzaklaşma” ile tarif ediliyor.
BAYRAM ARTIK TATİL DEMEK
Araştırmaya katılan bireylerin %56’sı Kurban Bayramı’nın kendilerine öncelikle “tatil” çağrıştırdığını belirtmiş. Bu oran, bayramların geleneksel ve dini boyutlarından ne kadar uzaklaşıldığını gözler önüne seriyor. Bayram, bir dini sorumluluk değil, daha çok yıllık izinlerin denk getirildiği bir mola aralığına dönüşmüş durumda. Özellikle büyük şehirlerde yaşayanlar, bayramı şehirden kaçma fırsatı olarak görüyor. İnsanlar artık aile evine değil, tatil beldelerine dönüyor.
Buradaki dönüşümün sadece davranışsal değil, zihinsel olduğunu da unutmamak gerekir. Bayramlar artık çoğu kişi için, maneviyatın değil rahatlığın yeniden üretildiği zamanlar. Erkekler arasında tatil öncelikli algı daha baskınken, kadınlar bayramı hâlâ kavurma, et ve ev işleriyle ilişkilendiriyor. Bu cinsiyet temelli farklılık, kadınların yüklenen geleneksel roller nedeniyle bayramın kendileri için hâlâ yorucu bir süreç olduğunu düşündürürken, erkekler için bayramın daha çok “rahatlama” anlamına geldiğini gösteriyor.
AİLE ZİYARETLERİ ESKİ ETKİSİNİ KAYBEDİYOR
Aile ziyaretleri, geleneksel anlamda bayramların en güçlü ve en anlamlı unsurlarından biri olmuştur. Fakat araştırma, bu geleneğin de sarsıldığını ortaya koyuyor. Katılımcıların yalnızca %46’sı bu bayramda aile büyüklerini ziyaret etmeyi planladığını ifade ediyor. Geri kalanlar arasında %17 memleketine gitmeyi, %15 tatile çıkmayı, %12 çalışmayı, %10 ise evde kalıp dinlenmeyi tercih ettiğini söylüyor.
Bu veriler, “bayram=birlik” algısının zayıfladığını açıkça gösteriyor. Aileyle geçirilen zaman, artık bazıları için zorunlu bir angarya gibi görünürken; bireysel konfor, özel alan ihtiyacı ve kaçış isteği öne çıkıyor. Teknolojiyle birlikte yüz yüze temasın da anlamı değişiyor. Görüntülü konuşmalar, telefon aramaları gibi dijital iletişim biçimleri, fiziksel ziyaretlerin yerini alıyor.
KURBAN KESİMİ: AKTİF KATILIM AZALIYOR
Kurban kesme oranlarındaki değişim, bayramın özüne dair başka bir dönüşümü işaret ediyor. Katılımcıların sadece %52’si kurban keseceğini belirtmişken, %39 kurban kesmeyeceğini, %10 ise ailesinin keseceğini ama kendisinin bu sürece dahil olmayacağını ifade etmiş. Bu durum, dini bir ibadetin sorumluluğunun bireyden kolektife kaydığını ve kişisel bağın zayıfladığını düşündürüyor.
Kurban kesimi, eskiden olduğu gibi mahallelerde çocukların etrafı sardığı, komşularla paylaşılan bir ritüel olmaktan çıkmış durumda. Artık birçok insan kurban kesimini profesyonel kasaplara, kooperatiflere veya vakıflara devrediyor. Böylece kurban sadece fiziksel bir et üretimine indirgeniyor; sembolik ve toplumsal yönü silikleşiyor.
EKONOMİK ÖNCELİKLER DEĞİŞTİ
Bayram harcamalarının yönü de bu dönüşümün başka bir boyutunu oluşturuyor. Katılımcıların %40’ı en fazla harcamayı tatile yaptığını belirtmiş. Geleneksel alışveriş kalemleri —et, şekerleme, kurban kıyafeti, hediye— arka planda kalmış durumda. Kozmetik, teknolojik ürünler ya da konaklama giderleri gibi “kişisel keyif” odaklı harcamalar öne çıkıyor.
Bu, yalnızca tüketim davranışının değil, değer yargılarının da değiştiğini gösteriyor. Bayramlar artık ekonomik hareketliliğin dini nedenlerle değil, ticari nedenlerle arttığı dönemler. AVM kampanyaları, otel rezervasyonları, turizm paketleri; bayramı bir ibadetten çok pazarlama aracı olarak konumlandırıyor.
GELENEKLER SİLİNİYOR, YENİ NESİL BİLMİYOR
Araştırmaya göre, katılımcıların %60’ı bayram geleneklerinin artık sürdürülemediğini düşünüyor. Bu durumun nedeni olarak yalnızca teknoloji ya da gençlerin ilgisizliği değil; geleneklerin aktarımındaki boşluk, aile içi iletişimin zayıflığı ve toplumsal hafızanın silinmesi gösteriliyor. “Eski adetlerin kaybolması” ve “yeni neslin bu kültürü tanımaması” en sık dile getirilen endişeler.
PRAGMA’dan Büşra Yenidünya, bu durumu sosyolog Pierre Bourdieu’nün “kültürel sermaye” kavramıyla açıklıyor. Geleneksel bilgi, davranış ve sembollerin nesiller arası aktarımı zayıfladığında; yalnızca bayramlar değil, tüm kültürel kodlar anlamını yitiriyor. Bu da toplumun ortak hafızasının erimesine neden oluyor. Bayram, bir takvim günü olarak kalsa bile, artık içeriği boşalmış bir kabuk gibi algılanıyor.
DİJİTAL BAĞIŞ: GÜVENSİZLİK SÜRÜYOR
Dijital bağış sistemleri, özellikle genç kuşaklara hitap eden, pratik çözümler olarak sunulsa da toplumun önemli bir bölümü bu sistemlere güven duymuyor. Katılımcıların %46’sı dijital kurban bağışını güvenilir bulmazken, sadece %6’sı bu yolla bağış yaptığını söylüyor. Toplumda hâlâ görünürlük, şeffaflık ve kişisel temas arayışı ön planda.
Ayrıca, dijital bağışa karşı bir duygusal mesafe olduğu da gözlemleniyor. Bağış yapmanın manevi yönüyle, sürecin hızla ve soyut biçimde gerçekleşmesi arasında bir uyumsuzluk yaşanıyor. Katılımcıların %26’sı bu yöntemi hiç düşünmemiş bile. Bu da gösteriyor ki teknolojik kolaylıklar, geleneksel ibadetlerin yerini almakta henüz yeterince meşruiyet kazanmış değil.
SONUÇ: BAYRAM ARTIK KÜLTÜREL BİR EŞİK
Toplum, Kurban Bayramı’nın dönüşümünün farkında. Bu dönüşüm, yalnızca dini değil, sosyokültürel anlamda da bir kırılmayı yansıtıyor. Bayramlar artık hem dini hem de kültürel bir kimlik testi hâline gelmiş durumda. Geleneksel pratikler zayıflarken, bireysel tercihler, dijital çözümler ve ticarileşme öne çıkıyor.
Bu değişimi anlamak, yalnızca eleştirmekten daha fazlasını gerektiriyor. Eğer bayramların ortak değer üretme gücü korunmak isteniyorsa hem aile içinde hem de kamusal alanda daha bilinçli ve kapsayıcı kültürel politikaların geliştirilmesi gerekiyor. Aksi takdirde, bayramlar toplumun ortak duygularını besleyen bir bağ değil, sadece bir tatil aralığı olarak kalacak.
Kaynak: Sanayi Haber Ajansı