Küresel Krizler, Yerli Güç ve Reform İhtiyacı

Yayınlama: 29.06.2025
6
A+
A-
Sanayi Haber Ajansı Genel Yayın Yönetmeni

Dünyada ardı arkası kesilmeyen jeopolitik gerilimler, ekonomileri tehdit etmeye devam ediyor. Gazze’deki insanlık dramı, İsrail-İran arasındaki sertleşen gerilim ve ABD’nin bölgedeki askeri varlığı, Rusya-Ukrayna savaşının halen devam ettiği bir ortamda riskleri daha da tırmandırdı. Ankara Sanayi Odası Başkanı Seyit Ardıç’ın da belirttiği gibi, bu tablo özellikle enerji fiyatları üzerinden küresel istikrarı kırılganlaştırıyor.

Tam da bu noktada Türkiye’nin savunma sanayiindeki stratejik başarısı öne çıkıyor. Yerlilik oranını yüzde 20’lerden yüzde 80’lere taşımış olmamız, sadece askeri değil, teknolojik ve ekonomik bağımsızlığımız açısından da büyük önem taşıyor. Milli muharip uçağımız KAAN’ın Endonezya’ya ihracı, bu başarının somut sembolü oldu. Böylece Türkiye, uluslararası krizlere karşı kendi imkânlarına güvenen bir ülke haline geldi.

Buna rağmen, iç dengelerde ciddi sorunlar yaşıyoruz. Enflasyonla mücadele kapsamında yürütülen sıkı para politikaları, yüksek faiz oranları nedeniyle reel sektörü baskı altına aldı. KOBİ’lerin krediye erişimi zorlaştı, yatırım iştahı geriledi. Seyit Ardıç’ın altını çizdiği gibi, bu durum nitelikli iş gücünün kaybı gibi telafisi güç sonuçlara yol açabilir. Maliye Bakanımız Mehmet Şimşek’in defalarca dile getirdiği gibi, enflasyonu kalıcı şekilde düşürmek elbette öncelikli ama reel sektörün nefes alacağı desteklerin de devreye girmesi gerekiyor.

Bu noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla yürürlüğe giren Yeni Yatırım Teşvik Sistemi ve YTAK (Yatırım Taahhütlü Avans Kredisi) uygulamaları umut verici. YTAK’ın 300 milyardan 500 milyar liraya yükseltilmesi önemli bir adım. Ancak Ardıç’ın ifade ettiği gibi, geleneksel sektörlerin de bu kaynaklardan adil şekilde yararlanabilmesi şart.

2025’in ilk çeyreğinde gelen büyüme rakamları ise aslında kırılgan yapıyı gözler önüne serdi. Yüzde 2’lik büyümenin ağırlıklı olarak inşaat ve tüketim odaklı gerçekleşmesi, sanayi ve tarımda yaşanan küçülmenin üzerini örtemiyor. Sanayi üretiminin yüzde 1,8, tarım üretiminin ise yüzde 2 daralması, GSYH içinde sanayinin payının düşmesi, üretime dayalı bir büyüme modelinin aciliyetini gösteriyor. Kapasite kullanım oranının yüzde 74,4’e gerilemesi de bu tabloyu destekliyor.

Sanayimizin geleceği için yalnızca ekonomik değil, yapısal adımlar da kritik. Hukukun üstünlüğü, eğitimde kalite, vergi düzenlemeleri ve iş gücü piyasasına yönelik reformların ortak akılla yapılması gerekiyor. Ardıç’ın söylediği gibi, “reformlar teknik olduğu kadar irade meselesidir.” Bu süreçte sanayiciler olarak bizim de ülkemize sadece üretimle değil, inanç ve birlik ruhuyla sahip çıkmamız gerektiğine inanıyorum.

Yeşil ve döngüsel üretimin zorunlu hale geldiği de unutulmamalı. İSO Başkanı Erdal Bahçıvan’ın açıkladığı gibi, Türkiye sanayisinde sürdürülebilirlik farkındalığı artsa da, harekete geçmek için fazla zaman kaybedemeyiz. Avrupa Yeşil Mutabakatı ve Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) gibi düzenlemeler, rekabetçiliğimizi doğrudan etkiliyor. Ayrıca İstanbul’daki olası depremlere karşı sanayi tesislerinin güçlendirilmesi, mevzuat düzenlemeleriyle birlikte finansal desteklerin sağlanması artık ertelenemez bir öncelik.

Dijitalleşme tarafında ise sevindirici gelişmeler var. Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan’ın açıkladığı üzere FAST sisteminin günlük 15 milyon işleme ulaşması, TR karekod standartlarının hızla yaygınlaşması, Türkiye’nin finansal ekosisteminde çağ atladığını gösteriyor. Bunların uluslararası ödeme ağlarıyla entegre edilmesi ise bizi küresel finans dünyasında çok daha güçlü bir konuma taşıyabilir.

Son olarak kadınların teknoloji girişimciliğinde elde ettiği başarı, bana ayrı bir umut veriyor. 7 Turcorn’dan 4’ünün kadın girişimcilerden çıkması, bilginin, zekânın ve emeğin cinsiyet fark etmeksizin ne kadar güçlü olduğunu kanıtlıyor.

Tüm bu gelişmelerden çıkardığım sonuç şu: Jeopolitik riskler artsa da, Türkiye sahip olduğu potansiyeli akıllıca kullanarak, üretimden dijitalleşmeye, savunmadan eğitim teknolojilerine kadar birçok alanda dirençli bir gelecek kurabilir. Önemli olan, ortak aklı, toplumsal uzlaşıyı ve uzun vadeli reform iradesini kaybetmemek.

Kaynak: Sanayi Haber Ajansı

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.