Türkiye’nin ekonomik kalkınma hedefleri artık sadece makro planlarla değil, yerli mühendislik gücü, dijital dönüşüm ve bölgesel sanayi yatırımlarıyla ete kemiğe bürünüyor. Son günlerde peş peşe duyurulan projeler, kamu-özel sektör iş birlikleri ve organize sanayi bölgelerinde yaşanan gelişmeler, yalnızca bugünün ihtiyaçlarını değil, yarının rekabetçi ve bağımsız Türkiye’sini inşa etme kararlılığını yansıtıyor.
Raylı Sistemlerde ASELSAN Dönemi: İleri Teknolojide Milli Atılım
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu’nun şahitliğinde TÜRASAŞ ve ASELSAN arasında imzalanan 70 milyon Euro’luk sözleşme, raylı sistemler alanında kritik bir kırılma noktasıdır. Milli Hızlı Tren’in kalbi sayılabilecek Çekiş Sistemi ve Tren Kontrol Yönetim Sistemi’nin (TKYS) yerli olarak ASELSAN tarafından geliştirilmesi, savunma sanayiinde kazanılan teknolojik kabiliyetin sivil alana aktarımını simgeliyor.
ASELSAN’ın geliştirdiği CESUR™ cer sürücüsü ve TKYS yazılımları, sadece dışa bağımlılığı azaltmakla kalmıyor, aynı zamanda Türkiye’yi teknoloji ihraç eden bir ülke pozisyonuna yükseltiyor. Enerji verimliliği, uzun ömür, yüksek performans gibi endüstri 4.0 hedefleriyle tam uyumlu bu sistemler, Türkiye’nin sadece kullanıcı değil, üretici ülke kimliğini pekiştiriyor.
Uydu ve Uzayda Yükselen Profil: Türksat 6A ile Küresel Rekabete Hazırlık
Uydu teknolojileri alanında ise Türksat 6A’nın üretimiyle Türkiye, kendi uydusunu geliştirebilen nadir ülkeler arasına katıldı. Türksat Genel Müdürü Ahmet Hamdi Atalay’ın belirttiği gibi, 2030’a kadar veri trafiği 500 zetabayta ulaşacak. Bu öngörü, Türkiye’nin telekomünikasyon, savunma, meteoroloji ve uzaktan algılama gibi stratejik alanlarda yerli uydularla varlık göstermesini zorunlu kılıyor.
Aynı forumda konuşan Mesut Çiçeker’in “Türksat 6A’yı referans göstererek Türkiye’yi uydu üretim üssü yapabiliriz” ifadesi ise bu vizyonun sadece söylem değil, ciddi bir küresel hedef haline geldiğini işaret ediyor. Uzay ekonomisinden alınacak payın 2030’da 1,5 trilyon doları aşacağı öngörülürken, Türkiye’nin bu pazarda var olması uzun vadeli yatırımcılar ve teknoloji firmaları için büyük fırsatlar doğuracaktır.
OSB’ler Geleceğe Hazırlanıyor: Yeşil Üretim, Dijital Altyapı, Sosyal Sorumluluk
Türkiye’nin sanayi haritası ise sadece metropollerle değil, Denizli’den Mersin’e, Menemen’den Aliağa’ya kadar geniş bir çevre duyarlılığı ve verimlilik ekseninde yeniden şekilleniyor. Yeşil OSB Sertifikası alan Denizli OSB, ISO 14064 karbon ayak izi hesaplamasından atık su geri kazanım tesislerine kadar birçok yeniliğiyle çevreci sanayileşmenin modelini oluşturdu. Avrupa Yeşil Mutabakatı çerçevesinde bu tür sertifikalar, AB’ye ihracat yapan firmalar için ciddi bir rekabet avantajı sağlıyor.
Mersin OSB’de inşası süren 6. Bölge, bölgesel kalkınma kadar uluslararası lojistik için de stratejik bir genişleme anlamı taşıyor. Başkan Sabri Tekli’nin de belirttiği gibi Mersin Limanı ve kara/hava bağlantıları sayesinde burası adeta Türkiye’nin küresel üretim kapısına dönüşüyor.
Menemen Plastik OSB ve Aliağa Kimya OSB gibi sektör odaklı yatırımlar ise ihtisaslaşmış üretim altyapısının hızla büyüdüğünü gösteriyor. Bu bölgelerde doluluk oranlarının %100’e ulaşması, yatırımcı güveninin somut bir yansımasıdır.
Barışın Ekonomik Değeri: Güneydoğu’da Yatırımlara Yeni Pencere
Şanlıurfa Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Üyesi Ömer Fırat’ın değerlendirmeleri, Güneydoğu Anadolu’da barış ortamının sadece siyasi değil, ekonomik anlamda da nasıl bir tetikleyici rol üstlendiğini gözler önüne seriyor. Akçakale ve Nusaybin gibi stratejik kapıların açılmasıyla birlikte lojistik maliyetlerin düşeceği, ihracatın artacağı ve tarım-sanayi entegrasyonunun güçleneceği görülüyor.
Bu bölgede yalnızca hububat ve bakliyat değil, otomotiv ve savunma sanayi gibi stratejik alanlarda da ciddi bir üretim potansiyeli doğacaktır. Yatırım barışı güçlendirir, barış yatırımı çoğaltır. Bu döngünün doğru yönetilmesi, Güneydoğu’yu Türkiye’nin ikinci büyük üretim havzasına dönüştürebilir.
İstanbul’un Yatırım Gölgesinde Kalmaması Gerekiyor
İstanbul Ticaret Odası Başkanı Şekib Avdagiç’in Gümrük Birliği’ne ve teşvik sistemine yönelik eleştirileri ise önemli bir noktayı işaret ediyor: İstanbul’un, Türkiye sanayisinin beyni olarak sistem dışına itilmesi doğru bir strateji değil. Nitelikli, çevreye duyarlı, yüksek katma değerli yatırımlar için İstanbul’a özel destek modelleri geliştirilmelidir. “Terzi usulü teşvik” önerisi, mevcut bürokratik tekdüzeliğin aşılması için dikkate değerdir.
Ayrıca, Avdagiç’in “Milli üretim yerine ithal otobüs garabeti” eleştirisi, yerli üretimin siyaset üstü sahiplenilmesi gerektiğini gösteriyor. Türkiye, üretim kabiliyetine sahip olduğu ürünleri ithal ederek sadece dış ticaret açığı vermiyor, aynı zamanda kendi teknolojik geleceğini de zayıflatıyor.
Üretimde Teknolojiye, Kalkınmada Bölgesel Dengeye Yatırım Şart
Türkiye, artık yalnızca tüketen değil, üreten, ihraç eden, teknolojisini geliştiren ve sanayisini dijital çağa hazırlayan bir ülke olmak zorunda. ASELSAN’ın hızlı tren projesine katkısı, Türksat’ın uydularla dünyaya açılması, OSB’lerin sürdürülebilirlik temelinde büyümesi ve Güneydoğu’nun yeniden ekonomik hayata entegrasyonu; bütün bunlar bir kalkınma modelinin parçası.
Ancak bu modelin başarıya ulaşması için; tutarlı teşvikler, yerli üretimi destekleyen politikalar, bölgesel farklılıkları gözeten planlamalar ve yatırımcı dostu bir hukuk sisteminin inşa edilmesi kaçınılmazdır.
Türkiye’nin yatırım odaklı ekonomik geleceği; raylarda, uydularda, OSB’lerde ve sınır kapılarında şekilleniyor. Bu yolculukta teknoloji, barış ve yerli üretim üçlüsü en güçlü dayanaklarımız olacaktır.
Kaynak: Sanayi Haber Ajansı