SIFIR ATIK PROJESİ

Yayınlama: 25.06.2025
15
A+
A-
Sanayi Haber Ajansı İstanbul Temsilcisi Ekonomist / Yazar

Sıfır Atık Projesi, günümüzün en kritik çevre ve ekonomik sorunlarından biri olan atık yönetimini kökten değiştirmeyi amaçlayan geniş kapsamlı bir sürdürülebilirlik hamlesidir. Projenin temel hedefi, atık üretimini azaltmak, oluşan atıkları ise kaynağında ayrıştırarak en yüksek oranda geri dönüşüme kazandırmak ve böylece doğaya zarar vermeden kaynakların etkin kullanımını sağlamaktır. Bu anlayışla Sıfır Atık, sadece çevreyi korumaya yönelik bir uygulama değil; aynı zamanda ekonomik değer yaratan, enerji tasarrufu sağlayan, istihdamı artıran, gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmayı esas alan çok boyutlu bir sosyal dönüşüm hareketidir.

PROJENİN DOĞUŞU VE KAPSAMI

2017 yılında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın öncülüğünde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın himayelerinde başlatılan Sıfır Atık Projesi, Türkiye’nin atık politikalarında devrim niteliğinde bir yaklaşımı temsil ediyor. Sadece kamu kurumlarında değil, özel sektör, sivil toplum kuruluşları ve bireylerin de dahil olduğu bu kapsamlı proje, atıkların kontrol altına alınması, azaltılması ve geri dönüşüm zincirine dahil edilmesiyle hem doğal kaynakların korunmasını hem de ekonomik tasarrufları hedefliyor.

Projenin ana prensipleri arasında atık oluşumunun engellenmesi, kaynakta ayrıştırma, geri dönüşümün artırılması ve bertaraf edilen atık miktarının azaltılması yer alıyor. Bu kapsamda Türkiye, hem kentleşmenin artmasıyla birlikte büyüyen atık yükünü kontrol altına almayı hem de çevresel sürdürülebilirliği sağlayacak politikaları hayata geçirmeyi amaçlıyor.

GERİ KAZANIMDAKİ DÜŞÜNÜLMEYEN BÜYÜKLÜK: 74,5 MİLYON TON ATIK

Sıfır Atık Projesi’nin yürürlüğe girdiği 2017’den 2024’e kadar geçen 7 yıl içinde Türkiye genelinde toplam 74,5 milyon ton atık geri kazanıldı. Bu miktar, ülkemizin atık yönetiminde ne kadar büyük bir değişim yaşadığının en somut göstergesi. Geri kazanılan atıkların detaylarına bakıldığında:

32,5 milyon ton kâğıt ve karton,

9,1 milyon ton plastik,

6,4 milyon ton metal,

3,1 milyon ton cam,

23,4 milyon ton organik ve diğer geri dönüştürülebilir atıklar

Yer alıyor.

Bu rakamlar sadece çevreye olan faydayı değil, aynı zamanda ülke ekonomisine sağlanan devasa katkıyı da ortaya koyuyor.

EKONOMİK KAZANIM VE SOSYAL ETKİLER

Geri kazanılan bu atıklar sayesinde Türkiye, yaklaşık 256 milyar liralık tasarruf elde etti. Bu tasarrufun büyüklüğü, sadece finansal anlamda değil, enerjinin verimli kullanılması, yeni yatırımlar için kaynak yaratılması ve sürdürülebilir kalkınma açısından kritik öneme sahip. Örneğin, Sıfır Atık Projesi’nin yarattığı enerji tasarrufu 10 milyon hanenin yıllık elektrik tüketimine eşdeğer. Bu da elektrik üretiminde fosil yakıt kullanımını azaltarak iklim değişikliğiyle mücadeleye dolaylı katkı sağlıyor.

Ayrıca proje, ülkemizde istihdam yaratılması açısından da önemli bir rol oynuyor. Yüz binlerce kişiye doğrudan veya dolaylı iş olanağı sağlayan Sıfır Atık, sosyal kalkınmaya da destek veriyor. Elde edilen tasarruf miktarı ile, 10 şehir hastanesi veya 500’den fazla okul inşa edilebilecek büyüklükte ekonomik kaynak açığa çıktı.

GERİ DÖNÜŞÜM ORANINDAKİ DİNAMİK ARTIŞ

2017’de yüzde 13 olan atık geri kazanım oranı, 2024’te yüzde 36,08’e ulaştı. Bu hızlı artış, toplumda ve kamu kurumlarında atık bilincinin yaygınlaştığını gösteriyor. Bakanlık, yıl sonuna kadar bu oranı yüzde 60 seviyesine çıkararak Avrupa ve OECD ülkeleri standartlarına yaklaşmayı hedefliyor.

Bu oran artışı, atık yönetim sistemlerinin etkinleşmesi, halkın bilinçlenmesi, altyapı yatırımları ve teknolojik gelişmelerle mümkün oldu. Proje kapsamında okullardan hastanelere, belediyelerden sanayi tesislerine kadar geniş bir yelpazede atık yönetimi uygulamaları yaygınlaştı.

SIFIR ATIK MAVİ: DENİZLERİMİZİ KORUMAK

Sıfır Atık hareketinin denizlere yönelik özel bir bileşeni olan Sıfır Atık Mavi Hareketi, 2019’da başlatıldı. Türkiye’nin 28 kıyı ilinde yürütülen bu proje, deniz yüzeyi, kıyı şeridi ve deniz tabanında kapsamlı temizlik faaliyetleri içeriyor.

İlk 5 yılda denizlerden 245 bin ton çöp toplandı. Bu rakam, deniz ekosistemlerinin korunması açısından büyük bir başarı olarak kabul ediliyor. 2025 başında devreye giren ikinci 5 yıllık plan kapsamında ise sadece ilk 5 ayda yaklaşık 30 bin ton atık denizlerden çıkarıldı. Bu çalışmalar, deniz kirliliğinin azaltılması ve biyolojik çeşitliliğin korunması açısından kritik önemde.

GELECEĞE BIRAKILAN DEĞER: SIFIR ATIKIN ÖNEMİ

Sıfır Atık Projesi, Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmasında mihenk taşıdır. Atık yönetiminde devrim niteliğindeki bu hamle, gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakmanın anahtarıdır. Çevreyi korumak sadece doğa için değil, ekonomimizin sürdürülebilirliği ve toplumun refahı için de şarttır.

Her bireyin ve kurumun projeye katılımı, atıkların doğru yönetilmesiyle sağlanacak kaynak tasarrufu, enerji verimliliği ve istihdam artışı; ülkemizin ekonomik ve sosyal gelişmesini de hızlandıracaktır. Bu bağlamda Sıfır Atık Projesi, sadece bugünün değil, yarının Türkiye’sinin de en değerli yatırımıdır.

Unutmamak gerekir ki; atıkları “değersiz” bir sorun olarak görmek yerine, onları “değerli kaynaklar” olarak değerlendirmek hem çevremizi hem de ekonomimizi güçlendirecek en akıllı stratejidir. Ve Sıfır Atık Projesi tam da bu stratejinin somut hali, Türkiye’nin çevre ve ekonomi alanında örnek teşkil eden başarısıdır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kaynak: Sanayi Haber Ajansı

Yazarın Son Yazıları
2024 ULUSAL EĞİTİM İSTATİSTİKLERİ GİRİŞ Türkiye’nin eğitim alanındaki gelişmeleri, ülkenin sosyoekonomik kalkınmasının en önemli göstergelerinden biri olarak kabul ediliyor. Eğitimde elde edilen ilerlemeler hem bireylerin hayat kalitesini yükseltiyor hem de toplumun genel refahına büyük katkı sağlıyor. 2024 yılına ait ulusal eğitim istatistikleri, özellikle yükseköğretim mezuniyet oranları, okuryazarlık düzeyi ve ortalama eğitim süresi gibi temel parametrelerde dikkate değer değişimler olduğunu ortaya koyuyor. Bu kapsamlı analizde, 2008 yılından günümüze uzanan eğitim verileri ışığında, Türkiye’de eğitimde yaşanan gelişmelerin boyutlarını ayrıntılı şekilde ele alacağız. Ayrıca OECD ülkeleriyle kıyaslamalar yaparak, Türkiye’nin uluslararası alandaki konumunu da değerlendireceğiz. 1. YÜKSEKÖĞRETİM MEZUN ORANINDAKİ DRAMATİK ARTIŞ 2008 yılında 25-34 yaş grubundaki genç nüfusun sadece %13,5’i yükseköğretim mezunu iken, bu oran 2024 yılında %44,9’a yükselmiştir. Bu artış, Türkiye’de yükseköğretime erişimde ve tamamlamada ciddi bir dönüşümün yaşandığını gösteriyor. Kadın ve erkek nüfusun eğitimdeki ilerlemesine baktığımızda ise kadınlarda daha dikkat çekici bir gelişme gözlemlenmektedir. 2008’de kadınlarda yükseköğretim mezun oranı %12,5 iken, 2024’te %48,9’a kadar çıkmıştır. Erkeklerde ise %14,6’dan %41,1’e yükselme söz konusudur. Bu veriler, kadınların eğitim fırsatlarına erişiminin ve eğitimdeki başarılarının arttığını, cinsiyet eşitliği yönünde önemli bir yol alındığını göstermektedir. Ayrıca bu artış, iş gücü piyasasında kadınların daha aktif rol almasını da desteklemektedir. 2. TÜRKİYE VE OECD ÜLKELERİ ARASINDAKİ YÜKSEKÖĞRETİM MEZUNİYETİ KARŞILAŞTIRMASI OECD’nin 2022 yılı verilerine göre, 25-34 yaş grubunda yükseköğretim mezunlarının oranı ortalama %47,4’tür. Türkiye ise %42,9 ile bu ortalamaya oldukça yaklaşmıştır. Bu, Türkiye’nin eğitimde yakaladığı ilerlemenin uluslararası platformda da karşılık bulduğunun bir göstergesidir. OECD ülkeleri arasında en yüksek yükseköğretim mezuniyet oranı %69,6 ile Güney Kore’ye aitken, en düşük oran %27,3 ile Meksika’da görülmektedir. Türkiye’nin bu skalada orta-üst seviyede yer alması, eğitim politikalarının doğru yönde ilerlediğini ve genç nüfusun eğitimde daha donanımlı hale geldiğini işaret eder. 3. 25 YAŞ VE ÜZERİNDEKİ NÜFUSTA EĞİTİM DÜZEYİ Sadece genç nüfus değil, 25 yaş ve üzerindeki genel nüfusta da yükseköğretim mezun oranı son 16 yılda ciddi artış göstermiştir. 2008’de %9,8 olan bu oran, 2024’te %25,3’e ulaşmıştır. Bu, yetişkin nüfusun da eğitim seviyesinin yükseldiğini gösterir. Ortaöğretim ve üzeri eğitim düzeyini tamamlayanların oranı ise 2008’de %26,5 iken, 2024’te %49,4’e yükselmiştir. Bu da Türkiye’de genel eğitim seviyesinin her yaş grubunda arttığını, eğitimde süreklilik ve yaygınlık sağlandığını ortaya koyar. 4. ORTALAMA EĞİTİM SÜRESİ VE BÖLGESEL FARKLILIKLAR 2024 yılı verilerine göre, Türkiye’de 25 yaş ve üzeri nüfusun ortalama eğitim süresi 9,5 yıldır. Kadınların ortalama eğitim süresi 8,8 yıl olurken, erkeklerde bu süre 10,2 yıldır. Bu fark, eğitimde cinsiyet eşitliğine ulaşmak için atılması gereken adımların halen olduğunu göstermektedir. Bölgesel farklılıklar ise dikkat çekicidir. Ortalama eğitim süresi en yüksek olan il Ankara’dır (10,8 yıl). İstanbul, Eskişehir, Kocaeli ve İzmir gibi büyükşehirler de yüksek eğitim süresi ortalamasıyla bu listeyi takip etmektedir. Buna karşılık Ağrı, Şanlıurfa, Muş, Kastamonu ve Van gibi illerde ortalama eğitim süresi görece düşüktür (7,5 yıl ile Ağrı en düşük). Bu durum, bölgeler arası eğitim fırsatları ve erişiminde eşitsizliklerin devam ettiğini göstermektedir. Devlet politikalarının bu farklılıkları azaltmaya yönelik odaklanması önem taşımaktadır. 5. EĞİTİM SÜRESİNDEKİ SON 10 YILLIK ARTIŞ 2015-2024 yılları arasında ortalama eğitim süresinde en yüksek artış %51,6 ile Şırnak’ta gerçekleşmiştir. Bunu %42,1 ile Hakkâri, %39,9 ile Muş, %38,5 ile Şanlıurfa ve %37,3 ile Bingöl takip etmektedir. Bu illerdeki artışlar, bölgesel kalkınma çabalarının eğitim alanında da olumlu sonuç verdiğine işaret ediyor. Öte yandan, Ankara, Eskişehir, Tekirdağ, İzmir ve İstanbul gibi büyükşehirlerdeki artış oranları %13-16 arasında kalmıştır. Bu illerde zaten eğitim süresi yüksek olduğu için artış oranı daha düşük görünmektedir. 6. OKURYAZARLIK ORANI YÜKSELDİ 6 yaş ve üzeri nüfusta okuma yazma bilenlerin oranı 2008’de %91,8 iken, 2024 yılında %97,8’e yükselmiştir. Bu oran, kadınlarda %86,9’dan %96,2’ye, erkeklerde ise %96,7’den %99,3’e çıkmıştır. Okuryazarlık oranındaki bu artış, temel eğitime erişimin yaygınlaşmasının yanı sıra, özellikle kadınlarda eğitim hakkının önemli ölçüde genişlediğini gösteriyor. Okuryazarlık, bireylerin toplumsal hayata katılımı ve ekonomik faaliyetlere dahil olması açısından hayati bir beceridir. 7. EBEVEYNLERİN EĞİTİM DÜZEYİ VE BİREYLERİN EĞİTİM BAŞARISI 2024 verileri, ebeveynlerin eğitim düzeyinin çocukların eğitim başarısı üzerinde güçlü bir etkisi olduğunu ortaya koyuyor. Annesi yükseköğretim mezunu olan fertlerin %84,4’ü yükseköğretimi tamamlamışken, bu oran babası yükseköğretim mezunu olanlarda %80,3 olarak tespit edilmiştir. Annesi ortaöğretim mezunu olanların %64,3’ü, babası ortaöğretim mezunu olanların ise %55,7’si yükseköğretim mezunudur. Ebeveynlerin daha düşük eğitim seviyesine sahip olması durumunda ise yükseköğretim tamamlama oranları belirgin biçimde düşmektedir. Bu veriler, eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması ve ailelerin eğitim seviyesinin yükseltilmesinin, ülkenin genel eğitim düzeyini artırmada kritik öneme sahip olduğunu göstermektedir. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME Türkiye’nin eğitim alanında son 16 yılda yaşadığı dönüşüm gerek genç nüfus gerekse genel nüfus açısından oldukça olumlu ve cesaret vericidir. Yükseköğretim mezun oranlarının önemli ölçüde artması, okuryazarlık oranlarının yükselmesi ve ortalama eğitim süresindeki gelişmeler, ülkemizin eğitimde ileriye doğru sağlam adımlar attığını gösteriyor. Ancak bölgesel farklılıklar, cinsiyetler arası eşitsizlikler ve ebeveynlerin eğitim seviyesine bağlı değişkenlikler gibi konular, dikkatle ele alınması gereken alanlar olarak kalmaya devam ediyor. Eğitimde kaliteyi artırmak ve fırsat eşitliğini sağlamak adına özellikle dezavantajlı bölgeler ve gruplar için hedeflenmiş politikalar önem arz etmektedir. Sonuç olarak, Türkiye’nin eğitimde yakaladığı başarı, sürdürülebilir kalkınmanın temel taşlarından biridir ve bu alandaki gelişmelerin takip edilmesi, ülkenin geleceği için kritik öneme sahiptir. Kaynak: TÜİK ZAFER ÖZCİVAN Ekonomist-Yazar zozcivan@hotmail.com
30.05.2025
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.