ABD Başkanı Donald Trump’ın 1 Ağustos’tan itibaren Avrupa Birliği (AB) mallarına yüzde 30 oranında gümrük vergisi getirme tehdidi, sadece Avrupa ekonomisini değil, dolaylı olarak Türkiye’yi de yakından ilgilendiren çok boyutlu bir gelişme. Çünkü küresel ticaret dengeleri öylesine iç içe geçmiş durumda ki, böyle bir adımın yankısı sadece Atlantik’in iki yakasıyla sınırlı kalmayacak; Türkiye gibi AB ile güçlü ticaret bağları olan ülkeleri de sarstığı bir gerçek.
Avrupa için kritik bir sınav
Avrupa ekonomisi son dönemde büyük bir iyimserlik havası yakalamıştı. Özellikle Almanya’nın 500 milyar euroluk altyapı yatırımları, mali genişleme politikaları ve yatırımcıların artan ilgisi; euro ve Avrupa hisse senetlerini ciddi şekilde güçlendirmişti. Öyle ki euro, dolar karşısında yılbaşından bu yana yüzde 11’in üzerinde değer kazanarak tarihinin en güçlü ilk yarı performanslarından birini göstermişti.
Ancak Trump’ın beklenmedik gümrük vergisi hamlesi, bu dengeleri kökünden sarsma potansiyeli taşıyor. Goldman Sachs’a göre, bu verginin tam olarak devreye alınması durumunda, Euro Bölgesi’nin GSYH’sinde 2026 sonuna kadar kümülatif yüzde 1,2’lik bir daralma yaşanabilir. Yatırımcıların güveni sarsılır, ihracat rekabeti zayıflar ve özellikle otomotiv, çelik, kimya gibi dış ticarete bağımlı sektörlerde ciddi sıkıntılar doğabilir.
Türkiye açısından doğrudan ve dolaylı etkiler
Türkiye’nin bu tabloda durduğu yere baktığımızda, ilk dikkat çeken nokta Avrupa’ya bağımlı ihracat yapısı oluyor. Türkiye’nin en büyük ihracat pazarı AB ve ihracatın yaklaşık yarısı doğrudan Avrupa’ya gidiyor. Avrupa’daki ekonomik büyümenin yavaşlaması, Türkiye’nin özellikle otomotiv, makine, tekstil, beyaz eşya gibi sektörlerinde talep daralmasına neden olabilir.
Bu da ihracat gelirlerinin azalması, üretimde yavaşlama ve dolayısıyla istihdam üzerinde baskı anlamına gelir. İhracatçılar açısından risk sadece talep düşüşüyle de sınırlı değil; euro-dolar paritesindeki dalgalanma da Türkiye için büyük önem taşıyor. Eğer Trump’ın hamlesi euroyu zayıflatırsa, Türkiye’nin AB’ye ihracatında fiyat avantajı da azalabilir.
Bunun yanı sıra, Avrupa’daki şirketlerin kârlılığının düşmesi ve risk algısının artması, Türkiye’ye yönelik doğrudan yatırımları da olumsuz etkileyebilir. Yani Avrupa’daki şirketler, yeni yatırım projelerini erteleyebilir veya daha temkinli davranabilir.
Tedarik zincirleri ve sanayi ilişkileri
Türkiye, Avrupa’daki sanayinin önemli bir parçası konumunda. Özellikle otomotivde Türkiye, Avrupa markaları için bir üretim üssü ve tedarik zincirinin kritik halkası. Avrupa’daki üretimin yavaşlaması, Türkiye’deki yan sanayi ve ana sanayi tesislerini de etkiler. Örneğin Almanya, Fransa ve İtalya’daki otomotiv üretimindeki bir düşüş, Türkiye’deki binlerce KOBİ’nin siparişlerini azaltabilir.
Ayrıca Avrupa’da tüketici güveninin zayıflaması, Türkiye’den gelen hazır giyim ve tekstil gibi nihai tüketim mallarına olan talebi de düşürebilir. Bu da özellikle istihdam açısından hassas sektörlerde baskı oluşturur.
Sermaye akımları ve finans piyasaları
Trump’ın gümrük vergisi tehdidi küresel risk algısını yükselttiği için, sadece Avrupa değil, gelişmekte olan ülkeler de sermaye akışları açısından baskı altına girebilir. Türkiye, yabancı yatırımcıların hem hisse senedi hem de tahvil piyasalarına ilgisinde dalgalanmalar görebilir. Böyle bir ortamda döviz kurlarında oynaklık artar; bu da Türkiye’de fiyat istikrarını ve enflasyonla mücadeleyi zorlaştırır.
Özellikle euro/dolar paritesinin baskı altına girmesi, Türkiye’nin ihracat gelirlerinin TL’ye dönüşünde de olumsuz etki yaratabilir. Çünkü Türkiye ihracatının önemli kısmı euro ile yapılırken, enerji ve bazı hammaddelerin ithalatı dolar ile gerçekleşiyor. Euro’nun zayıflaması, Türkiye’nin döviz dengesini bozabilir.
Daha geniş perspektiften bakınca
Trump’ın bu hamlesi, aslında küresel ekonominin kırılganlığını ve ülkelerin birbiriyle ne kadar iç içe geçtiğini bir kez daha gösteriyor. Tek taraflı atılan bu tür adımlar, sadece hedef alınan bölgeyi değil; onunla ticari, finansal ve üretim bağı olan üçüncü ülkeleri de etkiliyor.
Avrupa, uzun vadede ABD’ye bağımlılığı azaltmak ve iç talebi güçlendirmek için yeni adımlar atabilir. Bu da Türkiye için hem risk hem de fırsat doğurur: Avrupa tedarik zincirini ABD dışındaki pazarlara kaydırmaya çalışırken, Türkiye bu boşluğu doldurabilecek avantajlı bir partner olabilir. Ancak kısa vadede Avrupa’nın yaşadığı bir şok, Türkiye’nin büyümesini de yavaşlatabilecek riskler barındırıyor.
Sonuç: Türkiye’nin dikkatli olması gereken bir süreç
Sonuç olarak, Trump’ın yüzde 30’luk gümrük vergisi tehdidi, Avrupa’nın ekonomik rönesansını sekteye uğratma ve ticaret savaşlarını yeniden alevlendirme potansiyeline sahip. Türkiye için de bu süreç hem ekonomik büyüme hem ihracat gelirleri hem de yatırım iklimi açısından dikkatle takip edilmesi gereken kritik bir dönem anlamına geliyor.
Türkiye’nin yapması gereken; hem Avrupa ile ticari ilişkilerini çeşitlendirmek hem de küresel riskleri yönetebilmek için ekonomik temellerini daha da güçlendirmek. Ancak özellikle kısa vadede Avrupa ekonomisindeki soğuma, Türkiye’yi de üşütebilir. Bu yüzden Türkiye’nin gerek reel sektör gerek kamu politikaları anlamında hazırlıklı ve esnek olması, en az bu süreç kadar önemli.
Kaynak: Sanayi Haber Ajansı