Amerika Birleşik Devletleri’nin yeniden başkanlık koltuğuna oturan Donald Trump, ilk döneminden aşina olunan göçmen karşıtı ve sert güvenlik politikalarını bu kez daha da genişletilmiş bir biçimde geri getirdi. Trump, imzaladığı son başkanlık kararnamesiyle 12 ülkenin vatandaşlarının ABD’ye girişini tamamen yasakladı; 7 ülkenin vatandaşlarına ise çeşitli vize kısıtlamaları getirdi. Bu karar, yalnızca ABD’nin iç politikası açısından değil, aynı zamanda küresel ilişkiler ve insan hakları açısından da önemli yankılar uyandıracak gibi duruyor.
Trump’ın bu yeni kararı, 2017 yılında başlattığı ve özellikle Müslüman çoğunluklu ülkelere getirilen seyahat yasağıyla dünya çapında sert eleştirilere maruz kalan önceki uygulamalarının genişletilmiş bir versiyonu olarak görülüyor. O dönem “Müslüman yasağı” olarak anılan karar, başta uluslararası insan hakları kuruluşları olmak üzere birçok kurumun tepkisini çekmiş, ABD içinde de derin kutuplaşmalar yaratmıştı. Şimdi ise bu ikinci yasak dalgası, çok daha fazla ülkeyi ve farklı etnik-dini yapıları kapsıyor.
12 ÜLKEYE TAM GİRİŞ YASAĞI: KÜRESEL KRİZ BÖLGELERİNE SERT DUVAR
Trump’ın imzaladığı kararnameye göre, aşağıdaki 12 ülkenin vatandaşlarının ABD’ye girişleri tamamen durduruldu:
Afganistan, Myanmar (Burma), Çad, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Ekvator Ginesi, Eritre, Haiti, İran, Libya, Somali, Sudan, Yemen
Bu ülkelerin neredeyse tamamı, son yıllarda savaş, iç çatışma, ekonomik kriz veya siyasi istikrarsızlıkla mücadele ediyor. Trump yönetimi ise bu ülkeleri, “güvenlik açısından risk taşıyan” ve “kimlik ile geçmiş incelemeleri güvenilir şekilde yapılamayan” yerler olarak tanımlıyor. ABD Başkanı, bu ülkelerden gelen göçmenlerin veya ziyaretçilerin “ulusal güvenlik açısından tehdit oluşturabileceği” görüşünü savunarak tam yasağı haklı çıkarmaya çalışıyor.
Ancak uluslararası kamuoyunda bu tür kararların çoğu zaman siyasi ve dini ayrımcılığı meşrulaştırdığı görüşü hâkim. Özellikle Müslüman nüfusu yoğun olan ülkelerin bu listede çoğunlukta olması, kararın arka planındaki niyetle ilgili soru işaretlerini artırıyor.
7 ÜLKEYE KISITLI GİRİŞ: VİZE ENGELLERİ VE DİPLOMATİK GERİLİM
Kararnamede sadece tam yasaklar yok. ABD yönetimi ayrıca Burundi, Küba, Laos, Sierra Leone, Togo, Türkmenistan ve Venezuela vatandaşlarına da vize kısıtlamaları getirdi. Bu ülkelerden gelenler, özellikle göçmen vizeleri, çalışma vizeleri ve uzun süreli oturum izinlerinde engellerle karşılaşacak. Kimi ülkelere sadece öğrenci vizesi verilirken, kimilerine neredeyse hiçbir vize türü sunulmuyor.
Bu kısıtlamalar, yalnızca bireysel düzeyde değil, aynı zamanda ikili diplomatik ilişkiler açısından da sorun teşkil ediyor. Örneğin Venezuela ile zaten gergin olan ilişkiler, bu yeni karar sonrası daha da bozulabilir. Küba gibi tarihi olarak ABD ile mesafeli duran ülkeler de bu tür uygulamaları “yeni bir soğuk savaşın” parçası olarak görebilir.
TRUMP’IN AÇIKLAMASI VE SİYASİ GÜNDEM
Trump, imza attığı bu kararnameyi savunurken şu ifadeleri kullandı:
“Güvenli ve güvenilir şekilde inceleyemediğimiz hiçbir ülkeden açık göç alamayız. Bu nedenle Yemen, Somali, Haiti, Libya ve diğer birçok ülke için seyahat kısıtlamaları getiren yeni bir karar imzalıyorum.”
Bu açıklama, Trump’ın göçmenlik politikasında temel ilkesinin “şüphe, güvenlik ve selektif kabul” olduğunu gösteriyor. Ancak bu yaklaşım, aynı zamanda ABD’nin tarihi olarak benimsediği “sığınmacılara kucak açma” vizyonuyla da çelişiyor. ABD’nin tarih boyunca ekonomik, siyasi ya da dini baskıdan kaçan milyonlarca insan için bir umut kapısı olduğu hatırlandığında, bu tür kararlar sadece iç politika değil, Amerikan kimliği açısından da kırılma yaratıyor.
HUKUKİ VE AHLAKİ TARTIŞMALAR KAÇINILMAZ
Trump’ın daha önceki göçmenlik yasakları, ABD Yüksek Mahkemesi tarafından Anayasa’ya uygun bulunmuştu. Ancak bu yeni karar da yine mahkemelere taşınacak gibi görünüyor. Özellikle insan hakları kuruluşları, kararnamenin ırk, din ve uyruk temelli ayrımcılık içerdiğini savunarak yeni davalar açmaya hazırlanıyor.
Birçok hukukçu, bu tür kararların ABD Anayasası’nın eşitlik ilkesine aykırı olduğunu düşünüyor. Ayrıca Birleşmiş Milletler ’in Mültecilerle ilgili 1951 Cenevre Sözleşmesi gibi uluslararası normlar da bu tür “toplu yasaklama politikalarını” insan haklarına aykırı buluyor.
DEĞERLENDİRME: GÜVENLİK Mİ, POPÜLİZM Mİ?
Trump’ın bu kararı, onun iç politikada destek bulduğu seçmen kitlesine güçlü bir mesaj gönderme amacını da taşıyor. Özellikle göçmen karşıtı söylemlerle motive olan bazı seçmen grupları için bu tür yasaklar bir “güvenlik zaferi” gibi sunuluyor. Ancak ABD’nin çokkültürlü yapısını ve küresel rolünü göz önüne aldığımızda, bu karar aynı zamanda Amerikan değerlerinin sınandığı bir dönemeç olabilir.
Bu yasaklar, kısa vadede Trump’a oy kazandırsa da uzun vadede ABD’nin uluslararası itibarı, insan hakları sicili ve çokkültürlü toplum yapısı üzerinde derin yaralar bırakabilir. Göçmen karşıtlığı üzerinden şekillenen bu yeni dönem, sadece ABD’yi değil, dünyanın dört bir yanındaki milyonlarca insanı da etkileyecek.
SONUÇ: DÜNYAYA KAPANAN KAPI MI, YOKSA YENİ BİR DÖNEMİN BAŞLANGICI MI?
Trump’ın yeni göçmenlik kararı, Amerika’nın sadece göç politikalarını değil, dünya ile olan ilişkilerini ve kendine bakışını da yeniden şekillendiriyor. Yasaklanan ve kısıtlanan ülkeler, bu politikaların sadece ulusal güvenlik gerekçesiyle değil, aynı zamanda ideolojik ve siyasi bir tercih olarak uygulandığını düşünüyor.
Bu karar, uluslararası ilişkiler açısından da yeni bir kutuplaşma sürecinin fitilini ateşleyebilir. ABD’nin dışa kapalı ve selektif göçmenlik politikası, özellikle kriz bölgelerinden gelen sığınmacılar için hayat kurtaran bir kapıyı kapatırken, Amerika’nın “özgürlükler ülkesi” imajını da ciddi biçimde zedeliyor.
Her ne kadar Trump bu kararları “Amerikan halkını korumak” adına aldığını öne sürse de bu yasakların küresel ölçekte yaratacağı siyasi, sosyal ve insani yansımalar şimdiden büyük tartışmaların habercisi. Bu nedenle önümüzdeki süreçte hem hukuki mücadeleler hem de diplomatik restleşmeler sıkça gündeme geleceğe benziyor.
Kaynak: Sanayi Haber Ajansı