ÜLKEMİZDE YOKSULLUK

Yayınlama: 29.01.2025
6
A+
A-
Sanayi Haber Ajansı İstanbul Temsilcisi Ekonomist / Yazar

Yoksulluk veya fakirlik, günlük temel ihtiyaçların tamamını veya büyük bir kısmını karşılayacak yeterli gelire sahip olmama durumudur.

Yukarıdaki tanımdan da anlaşılacağı üzere öncelikle beslenmek için alması gereken gıdayı tedarik edemeyen ve diğer ihtiyaçlarını karşılayamayacak bir gelire sahip olamayan kimseler yoksul sayılmaktadır. Ülkemizde yaklaşık 4 milyon aile (4 kişi olduğu varsayıldığında 16 milyon kişi) devletten yoksulluk yardımı almaktadır. Bu da toplam nüfusumuzun %20 sine tekabül ettiği için çok yüksek bir orandır.

Son birkaç yıldan bu yana yaşadığımız yüksek enflasyon, gelir dağılımındaki adaletsizlik, alım gücünün her geçen gün artması, hayat pahalılığının yükselmesi gibi nedenlerle yoksulluk oranı ciddi şekilde artmıştır. Yaşadığımız ekonomik kriz döneminde zenginin daha zengin, fakirin daha fakir olduğu bir gerçektir. Bir başka deyişle birtakım uygulamalar yoluyla fakirden alınıp zengine verilen bir dönemdeyiz.

Yoksulluğun artmasında gelir adaletsizliğinin payı son derece önemlidir. Türkiye’de %1 lik kesim milli gelirin %40 ını almaktadır. Millî gelir belli bir dönemde yurt içinde üretilen ürün ve hizmetlerin toplamının parasal değeridir ve bunun toplam nüfusa bölünmesi ile fert başına milli gelir hesabı ortaya çıkar. Millî gelirden hepimiz eşit şekilde pay alamadığımız ortadadır. Çünkü fer başına milli gelirimiz 12 bin dolar civarındadır. Hangimizin hanesine bu rakam giriyor? Veya hangimiz bu kadar para kazanıyoruz. Öte yandan ülkemizde enflasyon oranları %20 lik beş gruba bakıldığında her zaman farklı çıkmaktadır. Özetlemek gerekirse %20 lik kesim enflasyondan hiç etkilenmeden, hayat pahalılığı yaşamadan, alım gücü düşmeden son derece rahat bir yaşam sürdürdükleri halde geri kalan %80 lik yaklaşık 68 milyon kişi yokluk ve sefalet içinde yaşam savaşı vermektedir. İşte gelir adaletsizliği burada kendini göstermektedir. Yani nüfusumuzun %80 kadarı yoksulluk içinde yaşam savaşı vermektedir.

Milli gelirin artması üretimle doğru orantılıdır. Bir ülkede ne kadar çok üretim yapılırsa kadar çok ihracat yapılacak, işsizlik oranı azalacak, devletin vergi gelirleri artacak, merkez bankası döviz rezervleri artacağından enflasyon da kontrol altına alınacaktır ve ekonomik büyüme kendiliğinden oluşacaktır. Dolayısıyla milli gelir ve fert başına düşen milli gelir de çoğalacağından vatandaşların harcamaları artacak, halkın refah düzeyi yükselecek, yoksulluk da azalacaktır. Yani ekonomide üretim her faktörü olumlu olarak etkilemektedir. Burada milli gelirden söz açılmışken ülkemizdeki sığınmacı, göçmen sayılan yabancıların durumunu da ele almak gerekir. Sayıları 10 milyonu aştığı söylenen yabancı vatandaşların da bizim milli gelirimizden pay aldığı bir gerçektir. Yani benim milli gelirimden %10 pay aldığı gerçeği düşünüldüğünde kişi başına milli gelirimiz %10 azalmaktadır.

Yoksulluğun artmasında en büyük etken yüksek enflasyon ve ücretlilerin enflasyon altında ezilmesidir. Dünyanın hiçbir ülkesinde uygulanmayan ve dünyada hiçbir bilim insanının önermediği hatta sık sık yanlış yolda olduğumuzu ikaz ettiği düşük faiz dönemine başladığımız dönem, 2023 yılında yapılan genel seçimlerde işbaşına gelen ekonomi yönetimi tarafından yanlış olduğu kabul edilerek 180 derece dönüş yapıldı. Ancak yanlış uygulanan para politikasından vaz geçilmesinde geç kalındığı için sıkıntı çekmeye devam ediyoruz. Mayıs 2023’den bu yana politika faizi %8,5 dan %50 ye kadar çıkmasına rağmen enflasyon düşmemiştir. Çünkü enflasyonun çıkması kolay düşmesi ise zaman alıcı bir olaydır. İşte yaşadığımız yanlış para politikaları sonucu halkımızın büyük bir kısmının enflasyon altında ezildiği, alım gücünün her geçen gün düştüğü, hayat pahalılığını iliklerine kadar hissettiği bir dönem yaşadığımız için yoksul sayımız giderek artma eğilimine girmiştir. Ve bundan kurtulmamız ekonominin başına kim gelirse gelsin uzun zaman alacaktır. Yani uzun bir süre (tahminen 3 yıl) yoksulluk devam edecektir.

Orta vadeli planda öngörülen enflasyon oranının mayısta pik yapacağı ve yılın ikinci yarısından itibaren düşme eğilimine gireceği, yıl sonunda da %38-42 aralığında kapanacağını hepimiz okuduk ve eleştirdik.Daha sonra bu tahmin merkez bankası tarafından dördüncü defa revize edildi ve %44 e çıkarıldı. Öteden beri TÜİK in hesaplarına olan güven halkımız tarafından kaybolmuştu. Çünkü yaşanan enflasyon, açıklanan enflasyonun neredeyse iki katıdır.

Diğer yandan kısa vadeli borç ödemelerimizin 230 milyar dolar, bütçe çığımızın da 1 trilyonu aştığı bir dönemde enflasyonun düşmesi mümkün gözükmüyor. Ayrıca son yapılan zamla, iğneden ipliğe her ürün için kendini gösterecektir.

Yoksulluğun artmasında bir diğer etken uygulanan vergi adaletsizliğidir. Ülkemizde toplanan vergiler analiz edildiğinde ücretli çalışanların işletmelerden daha çok vergi ödediği aşikardır. Son yapılan ve yakında yürürlüğe girecek tasarıda vergilendirilmemiş işlem kalmayacağı ve az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınacağı hazine e maliye bakanımız Sn. Mehmet Şimşek tarafından açıklandı. Başka bir konu da vergi kaçağına yol açan kayıt dışılıkla mücadelenin başlatılması olacağı yönündedir. Önümüzdeki süreçte bu tür vaatlerin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini hep birlikte izleyeceğiz.

Kaynak: Sanayi Haber Ajansı

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.