Aslında her şey, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Madde-56 ile başlamaktadır; Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Ayrıca Dünya Sağlık Örgütü de sağlığı şöyle tanımlanmıştır: “Sağlık sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, bedence, ruhça ve sosyal yönden tam iyilik halidir. Tam bir iyilik halinde kişinin sağlıklı olması da, Anayasamızda belirtildiği üzere sağlıklı bir çevrede yaşamasıyla mümkün olmaktadır.
Sağlıklı çevre de, ancak güvenli bir çevresel ortamla sağlanabileceği kanaatindeyim. Kişinin öz bakımını yapması kendi sağlık görevini yerine getirmesi olduğu gibi, işyerlerinde çevresel sağlık ve güven görevinin yerine getirilmesi yükümlülüğünü de, 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Madde-4 de belirtildiği üzere “İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olması ve bununla ilgili her türlü önlemi (mesleki, çevresel, kişisel, mühendislik …vb) alması hususunda çalışmalar yapar” ifadesi ile işverene vermiştir. İşveren arkadaşlarımızın sorumluluk olarak burada yalnız bırakıldığı söylemek istemiyorum. Nasıl bir ürün fabrikaya hammadde olarak girip ürün olarak çıkıyor ve de işveren tüm bu aşamaları tek başına sürdüremiyorsa, bu tedbirler konusunda da yalnız değildir. Sadece işveren arkadaşlarımızın görevleri değildir. Çünkü aynı kanunun (6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu) 19. Maddesinde, Çalışanların Yükümlülüklerini de sıralayarak; Tabiri caizse “Sayın Ekonomimize Katkı Sağlayan İşveren Arkadaşımız; Sen yalnız değilsin, senin görevin olduğu gibi çalışanların da sorumludur görevlidir” şeklinde bir ifade kullandığını düşünüyorum. Devlet çıkarmış olduğu Kanun, Yönetmelik, Genelge, Tebliğ ve birçok yetkili kuruluşların önerileri ile işverene yol gösterme konusuna ışık olmuştur. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Madde-49 ile en başta “Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir.” Demiştir.
Son zamanlarda sıkça duyduğumuz olaylar arasında işyerlerinde, evlerde meydana gelen yangın olayları ve yaşanan can kayıpları; iş yapma, tedbir alma, yangın hakkında ne kadar bilgi ve tecrübemiz var?” sorusunu aklımıza getirmiştir diye düşünüyorum.
6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu gibi 2007 yılında Resmi Gazetede yayınlanan ve daha sonraları birçok değişiklik getirilerek en son hali ile ele aldığımız, Binaların Yangından Korunma Hakkında Yönetmelik, yangın çıkması, yangına müdahale, yanma olayının yangına dönüşerek yangın oluşumunun önlenmesi hakkında yasal mevzuat maddelerini içermektedir. Vücudumuzda metabolizmal olarak meydana gelen yanma olayı bize enerji verirken, araç motoru içerinde meydana gelen yanmalar aracın hareketini sağladığı gibi, dış ortamda meydana gelen yanmaların yangına dönüşmesi olayı da pek de masum sayılamayacağını düşüncesindeyim. Tehlikeler konusunda gözü kara bir toplum olmamızın savaşçı bir toplum olmamızdan iler gelse de, tedbir almamak ya da kervan yolda düzülür anlayışını sürdürmemiz de, kültürel bir geçmişten gelimimiz olduğu düşüncesinden sanırım.
Daha yirmi yıllık bir geçmişimize kadar, yaralı bir kişiye karga tulumba müdahale edişimizi aklımıza getirelim. Şimdilerde nasıl bilinçlenmişiz. Öğretmen ilkyardım manevrası ile öğrencisinin boğazına takılan nesneyi çıkartıp onu hayata tekrar bağlıyor, garson bir kardeşimizin müşterisine yaptığı Heimlich Manevrası ile onu sevdikleri ile tekrar buluşturması, aslında bizim bilinçlendiğimizin birer göstergesi. Eminim ki yangın konusunda da bilinçleneceğiz. Bunca zaman yaşadığımız orman yangınları, işyeri yangınları ev yangınları ve müdahale yetersizliği biraz geç öğrendiğimizin göstergesi sanırım.
Nasılsa bir çocuk kitap okumadan, zihnindeki cümleleri yazıya dökmeden önce ilk olarak harfleri öğreniyorsa, size de kısaca Yangının “ A “ harfinden başlamak istiyorum. Yani yangının başlangıcından.
Yangın, kimyasal bir reaksiyondur aslında. Yanma ile başlar. Meydana gelen olay sonucunda ister hava olsun, ister nesne olsun, artık eskisi gibi olmayacaktır. Bir halden geri dönüşü olmayan bir hale (yanlış anlaşılmasında burada bahsettiğimiz hal maddenin halleri değil … 😊) dönüşmüş olacaktır. Şunu bilmemiz gerekir; tüm olayların meydana gelmesi için bazı şartların sağlanması gerekir. YANAN MADDE, YAKAN MADDE ve HAVA. Bu üç etken bir araya geldiğinde zincirleme reaksiyon meydana getirerek, yangını ortaya çıkarmaktadır. Aslında yangın söndürme cihazları ve yangın söndürme sistemlerinin çalışma prensibi, bu reaksiyonu ister soğutma ile, ister anti madde ile, ister ortamdaki havayı kesip boğarak yangın oluşumunu veya büyümesini önlemek şeklindedir. Yangın meydana geldikten sonra yapılacak olan müdahale, yangın oluşmadan çok önceleri hatta işe başlamadan da önceleri belirlenmesi gereken bir durumdur. Peki yangın başlamadan önce, meydana gelmeyen bir şeyi meydana gelecekmiş gibi nasıl düşünmeliyiz?
Adım-1: Ne işi yapılacaksa bununla ilgili tüm yapılacaklar faaliyetler, dökümana alınmalıdır ki, çalışma alanı şekillenmeye başlanmalıdır.
Şunu sormalıyız kendimize. Biz bu işi yapmak zorundamıyız? Yani yapmazsak tehlikeyi de direkt kaynaktan yok etmiş oluyoruz. Dolayısıyla diğer adımlara geçmemize de gerek kalmadı. Eğer gerçekten yapmamız gerekiyorsa, artık sonraki aşamalara geçebiliriz.
Adım-2: Bu çalışma alanında “Yangın Tehlikesi Olabilir mi?”. Cevabınız “Evet” ise, daha yangın çıkmadan; Olası yangın tehlikelerinin, Yangın tehlike kaynaklarının, Yangın esnasında büyümesine neden olan durumların ve nesnelerin, Ortamın havalandırma koşul ve sistemlerinin etkinliğinin, çalışanların yangın konusunda bilgi ve tecrübelerinin, çalışma alanında kurulacak olan acil durum ekiplerinin …. Gibi tüm bu sorularının olduğu ehli kişiler tarafından hazırlanmış RİSK ANALİZİ ve DEĞERLENDİRME RAPORU bize oldukça iyi bir yol gösterici olacaktır.
Adım-3: Bu raporda yazılan tehlike kaynakları ve sonuç risklerine göre alınması gereken tedbirlerin, RİSK HİYERARŞİSİ ne göre belirlenmiş olması, yangının daha oluşmadan, %98 oranında önlendiğini ya da önlenebileceğini bizlere gösterir. Çünkü yapılan çalışmalar göstermiştir ki, kazanın meydana gelmesi %88 i çalışan kaynaklı, %10 işveren ya da yönetimsel kaynaklı, %2 si de öngörülemeyen (doğal afetler olabilir, kestirilemeyen çevresel etkiler …) nedenlerden kaynaklı meydana gelmektedir. Çalışan ve işveren ayağını tamamladıktan sonra %2 lik olasılıkla yangın ihtimali bize kalmaktadır. Zaten şu durumda bile 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Madde-4 e göre işveren kardeşlerimiz yükümlülüğünü yerine getirmiş sayılacaktır diye düşünüyorum.
Adım-4: 2. Adımda yer alan risk analiz raporunun hazırlanması ve 3. Adıma göre yapılan Risk analiz raporunda belirlenen tedbirlerin gözden geçirilmesi, kontrol edildikten sonra işe başlanması, en başta söz ettiğim gibi Anayasamızın 56. Maddesine uyduğumuzu gösterecektir.
Dikkat ederseniz yangına şöyle müdahale edilir, bu şekilde yangın söndürme cihazı kullanılır diye devam etmedim sayın okurlar. Yangını daha başlamadan bitirmek, sadece hayallerde yangını yaşamak hedefimiz.
1.Adım da işin yürütülmesinden sorumlu arkadaşlar olduğu gibi, 2. Ve 3. Adım da aslında işin yürütülmesinden sorumlu, işin ehli kişilerden destek alınması önemlidir. Bunun için, Belediyelerimizin İtfaiye Birimleri, İllerimizde bulunan AFAD Birimleri, özel yangın söndürme sistem ve cihazları satan güvenilir kuruluşlardan destek veya görüş alınması tavsiyemdir sevgili okurlar.
Gözü kara, savaşçı bir milletiz. Birçok toplumda olmayan birbirimize bağlılığımız var. Bunun en güzel tasvirini Şubat 2023 de yaşadığımız Maraş depreminde gördük. 1000 km ilerde meydana gelen yangın hepimizin içini yaktı. Bu günler düzelecektir eminim, biraz geç öğreniyoruz sadece. Biraz daha gayret ve tedbir almanın kültürümüze yerleşmesini sağlamakla başlayacağı kanaatindeyim.
Sevgi ve sağlıkla kalın.
Kaynak: SANAYİ HABER AJANSI