TEMMUZ 2025 SANAYİ ÜRETİM ENDEKSİ

Yayınlama: 11.09.2025
7
A+
A-
Sanayi Haber Ajansı İstanbul Temsilcisi Ekonomist / Yazar

Türkiye ekonomisinin nabzını tutan en önemli göstergelerden biri olan Sanayi Üretim Endeksi, Temmuz 2025 verileriyle bir kez daha gündeme oturdu. Açıklanan verilere göre, sanayi üretimi geçen yılın aynı ayına kıyasla %5,0 artış kaydetti. Ancak aylık bazda bakıldığında, bir önceki aya göre %1,8’lik bir daralma yaşandı. Bu ikili tablo, ekonomideki dinamiklerin farklı yönlerde ilerlediğini gösterirken, sektörler bazında ayrıntılar sanayinin hangi alanlarda güçlendiğini, hangi alanlarda ise zorlandığını ortaya koyuyor.

Yıllık Görünüm: Güçlü Bir Büyüme

Sanayinin alt sektörleri incelendiğinde, Temmuz 2025’te imalat sanayi endeksi geçen yılın aynı ayına göre %5,5 artış göstererek sanayinin lokomotif rolünü bir kez daha ortaya koydu. Özellikle otomotiv, gıda, kimya ve elektronik gibi ihracat odaklı alt dalların bu artışta belirleyici olduğu değerlendiriliyor.

Elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretimi ve dağıtımı sektörü de yıllık bazda %5,8 artış kaydederek enerji alanında üretimin hızlandığını işaret etti. Artan enerji talebinin, yaz aylarının getirdiği yoğun klima kullanımı ve sanayi üretimindeki artan enerji ihtiyacından kaynaklandığı söylenebilir.

Buna karşın, madencilik ve taş ocakçılığı sektörü yıllık bazda %0,5 oranında küçüldü. Özellikle küresel emtia fiyatlarındaki dalgalanmalar, iç piyasadaki maliyet baskıları ve bazı maden işletmelerinde üretim kesintileri bu küçülmede etkili olmuş görünüyor.

Kısacası yıllık görünüm, imalat ve enerji sektörlerindeki güçlü artış sayesinde pozitif bir tablo çiziyor. Bu, ekonominin üretim kapasitesinin geçen yıla göre genişlediğini, sanayinin küresel ve iç talebe yanıt vermeye devam ettiğini gösteriyor.

Aylık Görünüm: Beklenmedik Gerileme

Takvim ve mevsim etkilerinden arındırılmış verilere bakıldığında, temmuz ayında bir önceki aya göre %1,8’lik bir daralma yaşandığı görülüyor. Bu oran, sanayi üretiminde kısa vadeli bir ivme kaybına işaret ediyor.

Alt sektörlere bakıldığında, imalat sanayi endeksi aylık bazda %2,3 oranında düştü. Bu düşüş, özellikle yaz tatili döneminde bazı fabrikaların üretimlerini yavaşlatması, iç talepteki dalgalanmalar ve ihracat siparişlerindeki sınırlı gerilemelerle açıklanabilir. Ayrıca Avrupa’daki bazı ekonomilerde büyümenin yavaşlaması, Türkiye’nin ihracat odaklı sanayisini doğrudan etkiliyor.

Madencilik ve taş ocakçılığı sektörü, aylık bazda %1,5’lik bir düşüş yaşadı. Bu sektörün kısa vadede yatırım iştahının düşük olması, maliyetlerin yüksek seyretmesi ve talebin sınırlı kalması, üretimde gerilemeye neden oldu.

Buna karşın, elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretimi ve dağıtımı sektörü aylık bazda %4,5 artış gösterdi. Özellikle yaz aylarında enerji tüketiminin artışı ve sanayi tesislerinin enerji ihtiyacındaki dalgalanmalar bu tabloyu oluşturdu. Enerji sektöründeki bu yükseliş, sanayi genelinde görülen daralmayı tamamen telafi edemese de dikkat çekici bir denge unsuru oldu.

İki Yönlü Tablo Ne Anlama Geliyor?

Bir yanda yıllık bazda güçlü bir artış, diğer yanda aylık bazda dikkat çeken bir daralma. Bu tablo, ekonomide kısa vadeli dalgalanmaların uzun vadeli büyüme eğilimini gölgeleyebildiğini gösteriyor.

Yıllık artış, ekonominin genel üretim kapasitesinin bir önceki yıla kıyasla genişlediğini ve sanayinin gücünü koruduğunu işaret ediyor. Ancak aylık daralma, sanayinin kırılgan yönlerine dikkat çekiyor. İç ve dış talepteki belirsizlikler, finansman maliyetlerinin yüksek seyri, kur dalgalanmaları ve enerji fiyatlarındaki oynaklık sanayinin aylık üretim performansını baskılayabiliyor.

Ekonomi Politikaları Açısından Mesajlar

Bu veriler, ekonomi politikası yapıcılarına da önemli mesajlar veriyor. Özellikle imalat sanayinde sürdürülebilir büyüme için:

Finansman maliyetlerinin makul düzeylere indirilmesi,

İhracat pazarlarının çeşitlendirilmesi,

Enerji verimliliği yatırımlarının desteklenmesi,

Madencilik sektöründe teknolojik dönüşümün hızlandırılması

gibi adımların önemi öne çıkıyor.

Öte yandan enerji sektöründe görülen üretim artışı, Türkiye’nin enerji talebindeki yükselişin karşılandığını gösterse de bu alanda uzun vadeli sürdürülebilirlik için yenilenebilir enerji yatırımlarının daha da artırılması gerektiği de açıkça görülüyor.

Önümüzdeki Döneme Dair Beklentiler

Sanayi üretimindeki dalgalanmaların önümüzdeki aylarda da devam etmesi olası görünüyor. Özellikle küresel ekonomideki yavaşlama sinyalleri, ihracat kanalı üzerinden Türkiye sanayisini etkilemeye devam edebilir. Buna karşılık, iç talepteki canlılığın korunması ve kamu yatırımlarının destekleyici rolü, üretimde yeniden ivmelenmeyi sağlayabilir.

Sanayi üretiminde yıllık bazda görülen artış, Türkiye ekonomisinin dayanıklılığını gösterirken; aylık bazdaki gerileme, temkinli bir yaklaşımın gerekli olduğunu hatırlatıyor. Önümüzdeki dönemde açıklanacak veriler, sanayinin bu ikili görünümden hangi yöne doğru evrileceğini daha net ortaya koyacak.

Sonuç: Dayanıklılık ve Kırılganlık Bir Arada

Temmuz 2025 sanayi üretim verileri, Türkiye sanayisinin hem güçlü hem de kırılgan yönlerini aynı anda gözler önüne seriyor. Yıllık bazda elde edilen %5’lik artış, ekonominin üretim kapasitesindeki gelişimi vurgularken; aylık bazda yaşanan %1,8’lik daralma, sanayinin kısa vadeli dalgalanmalara karşı hassas olduğunu gösteriyor.

Bu nedenle, önümüzdeki süreçte hem üretim kapasitesini artırıcı hem de dalgalanmalara karşı koruyucu politikaların birlikte uygulanması, sanayinin büyüme yolculuğunda kritik öneme sahip olacak.

Türkiye sanayisi, Temmuz 2025’te bir yandan üretim gücünü kanıtlarken, diğer yandan kırılganlık sinyalleri veriyor. Yıllık büyüme oranı umut verici, ancak aylık daralma bize tek bir mesaj veriyor: Ekonomide istikrar, sadece rakamlarla değil, bu rakamların sürdürülebilirliği ile ölçülür.

 

 

Kaynak: Sanayi Haber Ajansı

Yazarın Son Yazıları
2024 ULUSAL EĞİTİM İSTATİSTİKLERİ GİRİŞ Türkiye’nin eğitim alanındaki gelişmeleri, ülkenin sosyoekonomik kalkınmasının en önemli göstergelerinden biri olarak kabul ediliyor. Eğitimde elde edilen ilerlemeler hem bireylerin hayat kalitesini yükseltiyor hem de toplumun genel refahına büyük katkı sağlıyor. 2024 yılına ait ulusal eğitim istatistikleri, özellikle yükseköğretim mezuniyet oranları, okuryazarlık düzeyi ve ortalama eğitim süresi gibi temel parametrelerde dikkate değer değişimler olduğunu ortaya koyuyor. Bu kapsamlı analizde, 2008 yılından günümüze uzanan eğitim verileri ışığında, Türkiye’de eğitimde yaşanan gelişmelerin boyutlarını ayrıntılı şekilde ele alacağız. Ayrıca OECD ülkeleriyle kıyaslamalar yaparak, Türkiye’nin uluslararası alandaki konumunu da değerlendireceğiz. 1. YÜKSEKÖĞRETİM MEZUN ORANINDAKİ DRAMATİK ARTIŞ 2008 yılında 25-34 yaş grubundaki genç nüfusun sadece %13,5’i yükseköğretim mezunu iken, bu oran 2024 yılında %44,9’a yükselmiştir. Bu artış, Türkiye’de yükseköğretime erişimde ve tamamlamada ciddi bir dönüşümün yaşandığını gösteriyor. Kadın ve erkek nüfusun eğitimdeki ilerlemesine baktığımızda ise kadınlarda daha dikkat çekici bir gelişme gözlemlenmektedir. 2008’de kadınlarda yükseköğretim mezun oranı %12,5 iken, 2024’te %48,9’a kadar çıkmıştır. Erkeklerde ise %14,6’dan %41,1’e yükselme söz konusudur. Bu veriler, kadınların eğitim fırsatlarına erişiminin ve eğitimdeki başarılarının arttığını, cinsiyet eşitliği yönünde önemli bir yol alındığını göstermektedir. Ayrıca bu artış, iş gücü piyasasında kadınların daha aktif rol almasını da desteklemektedir. 2. TÜRKİYE VE OECD ÜLKELERİ ARASINDAKİ YÜKSEKÖĞRETİM MEZUNİYETİ KARŞILAŞTIRMASI OECD’nin 2022 yılı verilerine göre, 25-34 yaş grubunda yükseköğretim mezunlarının oranı ortalama %47,4’tür. Türkiye ise %42,9 ile bu ortalamaya oldukça yaklaşmıştır. Bu, Türkiye’nin eğitimde yakaladığı ilerlemenin uluslararası platformda da karşılık bulduğunun bir göstergesidir. OECD ülkeleri arasında en yüksek yükseköğretim mezuniyet oranı %69,6 ile Güney Kore’ye aitken, en düşük oran %27,3 ile Meksika’da görülmektedir. Türkiye’nin bu skalada orta-üst seviyede yer alması, eğitim politikalarının doğru yönde ilerlediğini ve genç nüfusun eğitimde daha donanımlı hale geldiğini işaret eder. 3. 25 YAŞ VE ÜZERİNDEKİ NÜFUSTA EĞİTİM DÜZEYİ Sadece genç nüfus değil, 25 yaş ve üzerindeki genel nüfusta da yükseköğretim mezun oranı son 16 yılda ciddi artış göstermiştir. 2008’de %9,8 olan bu oran, 2024’te %25,3’e ulaşmıştır. Bu, yetişkin nüfusun da eğitim seviyesinin yükseldiğini gösterir. Ortaöğretim ve üzeri eğitim düzeyini tamamlayanların oranı ise 2008’de %26,5 iken, 2024’te %49,4’e yükselmiştir. Bu da Türkiye’de genel eğitim seviyesinin her yaş grubunda arttığını, eğitimde süreklilik ve yaygınlık sağlandığını ortaya koyar. 4. ORTALAMA EĞİTİM SÜRESİ VE BÖLGESEL FARKLILIKLAR 2024 yılı verilerine göre, Türkiye’de 25 yaş ve üzeri nüfusun ortalama eğitim süresi 9,5 yıldır. Kadınların ortalama eğitim süresi 8,8 yıl olurken, erkeklerde bu süre 10,2 yıldır. Bu fark, eğitimde cinsiyet eşitliğine ulaşmak için atılması gereken adımların halen olduğunu göstermektedir. Bölgesel farklılıklar ise dikkat çekicidir. Ortalama eğitim süresi en yüksek olan il Ankara’dır (10,8 yıl). İstanbul, Eskişehir, Kocaeli ve İzmir gibi büyükşehirler de yüksek eğitim süresi ortalamasıyla bu listeyi takip etmektedir. Buna karşılık Ağrı, Şanlıurfa, Muş, Kastamonu ve Van gibi illerde ortalama eğitim süresi görece düşüktür (7,5 yıl ile Ağrı en düşük). Bu durum, bölgeler arası eğitim fırsatları ve erişiminde eşitsizliklerin devam ettiğini göstermektedir. Devlet politikalarının bu farklılıkları azaltmaya yönelik odaklanması önem taşımaktadır. 5. EĞİTİM SÜRESİNDEKİ SON 10 YILLIK ARTIŞ 2015-2024 yılları arasında ortalama eğitim süresinde en yüksek artış %51,6 ile Şırnak’ta gerçekleşmiştir. Bunu %42,1 ile Hakkâri, %39,9 ile Muş, %38,5 ile Şanlıurfa ve %37,3 ile Bingöl takip etmektedir. Bu illerdeki artışlar, bölgesel kalkınma çabalarının eğitim alanında da olumlu sonuç verdiğine işaret ediyor. Öte yandan, Ankara, Eskişehir, Tekirdağ, İzmir ve İstanbul gibi büyükşehirlerdeki artış oranları %13-16 arasında kalmıştır. Bu illerde zaten eğitim süresi yüksek olduğu için artış oranı daha düşük görünmektedir. 6. OKURYAZARLIK ORANI YÜKSELDİ 6 yaş ve üzeri nüfusta okuma yazma bilenlerin oranı 2008’de %91,8 iken, 2024 yılında %97,8’e yükselmiştir. Bu oran, kadınlarda %86,9’dan %96,2’ye, erkeklerde ise %96,7’den %99,3’e çıkmıştır. Okuryazarlık oranındaki bu artış, temel eğitime erişimin yaygınlaşmasının yanı sıra, özellikle kadınlarda eğitim hakkının önemli ölçüde genişlediğini gösteriyor. Okuryazarlık, bireylerin toplumsal hayata katılımı ve ekonomik faaliyetlere dahil olması açısından hayati bir beceridir. 7. EBEVEYNLERİN EĞİTİM DÜZEYİ VE BİREYLERİN EĞİTİM BAŞARISI 2024 verileri, ebeveynlerin eğitim düzeyinin çocukların eğitim başarısı üzerinde güçlü bir etkisi olduğunu ortaya koyuyor. Annesi yükseköğretim mezunu olan fertlerin %84,4’ü yükseköğretimi tamamlamışken, bu oran babası yükseköğretim mezunu olanlarda %80,3 olarak tespit edilmiştir. Annesi ortaöğretim mezunu olanların %64,3’ü, babası ortaöğretim mezunu olanların ise %55,7’si yükseköğretim mezunudur. Ebeveynlerin daha düşük eğitim seviyesine sahip olması durumunda ise yükseköğretim tamamlama oranları belirgin biçimde düşmektedir. Bu veriler, eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması ve ailelerin eğitim seviyesinin yükseltilmesinin, ülkenin genel eğitim düzeyini artırmada kritik öneme sahip olduğunu göstermektedir. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME Türkiye’nin eğitim alanında son 16 yılda yaşadığı dönüşüm gerek genç nüfus gerekse genel nüfus açısından oldukça olumlu ve cesaret vericidir. Yükseköğretim mezun oranlarının önemli ölçüde artması, okuryazarlık oranlarının yükselmesi ve ortalama eğitim süresindeki gelişmeler, ülkemizin eğitimde ileriye doğru sağlam adımlar attığını gösteriyor. Ancak bölgesel farklılıklar, cinsiyetler arası eşitsizlikler ve ebeveynlerin eğitim seviyesine bağlı değişkenlikler gibi konular, dikkatle ele alınması gereken alanlar olarak kalmaya devam ediyor. Eğitimde kaliteyi artırmak ve fırsat eşitliğini sağlamak adına özellikle dezavantajlı bölgeler ve gruplar için hedeflenmiş politikalar önem arz etmektedir. Sonuç olarak, Türkiye’nin eğitimde yakaladığı başarı, sürdürülebilir kalkınmanın temel taşlarından biridir ve bu alandaki gelişmelerin takip edilmesi, ülkenin geleceği için kritik öneme sahiptir. Kaynak: TÜİK ZAFER ÖZCİVAN Ekonomist-Yazar zozcivan@hotmail.com
30.05.2025
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.